Gerçek miydi? Yoksa rüya mı?

28 Mayıs 2017 Pazar

Gerçek miydi yoksa ben bir rüya mı gördüm? İki gündür kendime bunu sorup duruyorum...
Eğer bir rüya ise hiç uyanmak istemiyorum...
Yok eğer gerçekse, içimden “arkadaşlar, biraz abartıyorsunuz galiba..” demek geliyor...
Öyle ya da böyle, bir türlü gökyüzünden yeryüzüne inip masa başına, bilgisayar başına geçip şu yazıyı yazmaya oturamıyorum... Onun için siz bugün bu köşeyi, yazı niyetine okumayın... Bulutların üzerinde uçmama sayın...
Fazıl Say, dünyanın sayılı dehalarından biri Fazıl Say, daha o sabah benim için muhteşem bir yazı yazmış ve şimdi de sahnede benim için Chopin çalıyordu.
Ustaların ustası Genco Erkal benim için Nâzım Hikmet’i, Yiğit Özatalay’ın piyanosu eşliğinde, yeni baştan yorumluyor, bir kez daha kendini aşıyordu...
Mezzo Soprano Aylin Ateş’in aryası (piyanoda Paolo Villa); Zuhal Olcay’ın Attilâ İlhan’ın “Ayrılık da sevdaya dahil” şarkısı. (Piyanoda: Saki Çimen)... Bin yıllık dost Emin Fındıkoğlu piyanoyu cazca konuştururken yeni “keşfettiğim” genç yetenek Meltem Ünel, ister inanın ister inanmayın, birer şarkıyı benim için söylüyorlardı...
Yılların sahici gazetecileri: Gerçek peşinde koşan, saygı duyduğum, sevdiğim gazetecileri: Ali Sirmen, Mine Kırıkkanat, Yazgülü Aldoğan ve Nazım Alpman salonu hıncahınç doldurmuş güzel insanlara beni anlatıyorlardı...
İstanbul’da olmayanlar, Yekta Kara, Zülfü Livaneli, Sunay Akın beyazperdeden, Müjdat Gezen telefonun ucundan beni anlatmayı sürdürüyordu...
Ali Poyrazoğlu bir sıçrayışta sahneye (pardon Jamaika’ya) fırlıyor ve zekâsıyla milleti gülmekten kırıp geçiriyordu...
Tiyatronun Kraliçesi Gülriz Sururi, tiyatro bağlamında; mücadeleden hiç vazgeçmeyen Nazan Moroğlu, Kadın Hakları bağlamında; PEN İkinci Başkanı Halil İbrahim Özcan, hapishane arkadaşları adına da, insan hakları bağlamında beni anlatıyordu...
Taa San Fransisco’dan Joan Baez anılarını ve “Kimse beni yolumdan alıkoyamaz” şarkısını; taa İzmir’den Sezen Aksu övgülerini ve “Zeynebim Zeynebim Allı Zeynebim” türküsünü benimle ve salonla paylaşıyordu.
Ve kalbimin yanı başındaki Silivri’den Güray Öz, avukatı aracılığıyla bana mesaj iletiyordu. Ama zaten bütün akşam boyunca haksız yere hapsedilmiş herkes bizimleydi.
Trafik azizliğine uğrayan Doğan Hızlan, sağlık engeline toslayan Hıfzı Topuz ve Arif Keskiner geceye katılamıyordu.
Kapanış konuşmasını torunum Maya Oral yapıyor, “Babaanne Zeynep Oral”ı anlatıyordu.

***

Söylenenler karşısında gülüyorum, ağlıyorum, utanıyorum...
Amma abarttılar diyorum, şuracıkta saklanıversem diyorum... Yeryüzünde benden daha zengin, daha varlıklı bir insan olabilir mi diyorum...
Ne yapacağımı bilemiyorum...
Ama mutlu olduğumu biliyorum ve hayata şükrediyorum.
Geriye bir de yeterince vurgulayamayacağım bir teşekkür kalıyor:
“Ustalara Saygı” toplantılarını, insanlar öldükten sonra değil de yaşarken düzenlemeyi düşünen Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar’a;
Bütün organizasyonu titizlikle, özenle gerçekleştiren Faruk Şüyun’a;
Burada tek tek adlarını saydığım tüm katılımcı yazar ve sanatçı dostlarıma;
Akatlar Kültür Merkezi’ni dolduran, yer bulamayıp merdivenlere oturan, tanıdığım ve tanımadığım, 26 Mayıs akşamı beni benimle paylaşan tüm sanatseverlere, tüm dostlara, tüm okurlara teşekkür ederim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları