Bir ninni söyle, ölümün olmadığı…

28 Mayıs 2017 Pazar

Hep düşünürüm, büyük uygarlıkların serpildiği, yaşadığı ve yitip gittiği coğrafyalarda, onlardan geriye neler kalmıştır? Bir defa görmüş geçirmiş bir coğrafya kalmıştır, şarkılar, şiirler, ritimler kalmıştır; en önemlisi de belli yaşam kuralları hâlâ varlığını sürdürmektedir. Yeni uygarlıklar, bu kadim uygarlıkları pek anlayamazlar. Örneğin Amerikalılar için Irak sadece bir ülkedir. Oysa o coğrafya dünyanın en büyük uygarlıklarından Sümer uygarlığının serpildiği, yaşadığı ve hâlâ etkisini sürdürdüğü bir farklı coğrafyadır.
Bundan tam 5000 yıl önce o bölgede yaşayan Sümerler, yazılarıyla, şiirleriyle, örf ve âdetleriyle, danslarıyla, dünyayı algılamalarıyla, kanunlarıyla, mimarileriyle bölgeyi etkilemişlerdir. Kitabı bulunan dört dinde anlatılan pek çok varoluş hikâyesinin kaynağı Sümer tabletleridir. İşte Sümerlerden günümüze ulaşan, 4000 yıl önce hasta çocuğuna ninni söyleyen bir annenin sözleri:
“Gel uyku gel / Oğlumun duraksız gözlerini uyut / Ağulayan diliyle uykusunu bozdurtma / Neşeli şarkımla oğlum büyüsün / Neşeli şarkımla kocaman olsun / Ben oğluma bir kız alacağım / O oğluma tatlı bir oğul doğuracak / Karısı onun ateşli kucağında yatacak / Oğlu açılmış kollarında uyuyacak / Karısı onunla mutlu olacak / Oğlu tatlı dizinde büyüyecek / Ey oğul şimdi sen acı içindesin / Ben sıkıntıdayım / Dilim tutulmuş yıldızlara bakıyorum / Yeni doğmuş ay yüzüme parlıyor / Senin kemiklerin duvara dizilecek / Duvarın adamı senin için gözyaşı dökecek / Ağlayıcılar lirlerinin telini senin için koparacaklar / Üzüntü çekenler senin için üzülecekler / Keder saçanlar, senin için keder saçacaklar / Kussu Tanrıçası Aşyan senin koruyucun olsun / Güzel sözlü bir koruyucu meleğin olsun...”
Sümer topraklarında yaptığımız yolculuk sürüyor, unutmayın tam 5000 yıl öncesindeyiz. Ve ansızın başörtüsünün ilk kez Sümerlerde ortaya çıktığını öğreneceğiz. Zaman içinde biçim ve öz değiştirerek akıp gitmiş. Tabletlere göre durum şöyle; Sümer kadınlarının en önemli görevlerinden biri mabetlerde rahibe olmaktı, 20’ye yakın görevleri vardı. Bunların başında şarkıcılık, oyunculuk ve fahişelik geliyordu. Mabetlerde seks kutsaldı, eşcinsellik de doğal kabul edilirdi. Bunlar aynı zamanda mabetlere gelir getiriyordu, ancak mabet fahişelerinin başlarını örtmeleri bir zorunluluktu. Bu zorunluluk Hammurabi zamanında kaldırılmış fakat daha sonra MÖ 1500’de bir Asur kralı yeni bir kanun çıkarmış, buna göre mabet fahişeleri, evli ve dul kadınlar başlarını örtecek, kızlar, köleler ve sokak fahişeleri örtmeyecekler. Daha sonra bu gelenek Yahudilerde ortaya çıkıyor. Sümer’de mabet fahişeleriyle başlayan başörtüsü, daha sonra Anadolu’da Hitit çağında görülmüş, Yunan ve Roma çağında da örtünen kadın figürüne rastlanıyor, Hıristiyanlıkta bu gelenek rahibelerle sürdürülüyor. Böylece Sümer mabet fahişelerinin başörtüsü, çeşitli çağlarda ve ülkelerde kendine göre yorumlanarak İslamiyete kadar gelmiş. İslamiyette erkekten kaçma şekline dönüştürülmüş.
Yolculuğumuza devam edelim, bu Sümerler sadece çiviyazısıyla, matematikle, ticaretle uğraşmamışlar, bir o kadar da aşkla, sevgiyle haşır neşir olmuşlar. Aşk şiirleriyse bayağı erotik, demek ki, bizlerin bu konuda keşfettiğimiz her şey çok eskilerden beri varmış, işte şiirlerden bir örnek:
“Benim bal adamım, beni tatlandıran bal adamım / Tanrıların bal adamı / Dölyatağımın biricik sevgilisi / Elleri, ayakları bal / Beni ballandıran bal adamım / O istiyor, o istiyor, yatağı istiyor / Kalbe neşe veren yatağı istiyor...”
Nasıl bir acıdır ki bu, şimdilerde bu kadim uygarlık topraklarında, sadece savaştan söz ediliyor. Biri bana bir ninni söylesin, ölümün olmadığı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları