Feyzi Açıkalın

Kenarıya Çekilip Kuş Gibi Hafifleyen Arda

08 Haziran 2017 Perşembe

Günlük travma dozumuz, Arda olayı ile artmadı ama çeşitlendi. Çünkü Arda ve benzerlerinin var oluş nedeninin, gündemimizi alt üst edişlerle sarsarak işgal etmek olduğunu biliyoruz. Yani böyle şeyleri artık bekler durumdayız; sürpriz yok…

Dahası, Ortadoğu’da kan gövdeyi götürür, yepyeni ittifaklar birilerini hizaya çekmek için kurulurken; Arda’nın, her eli kalem tutar tarafından masaya yatırılması, ülke yangınındaki kaçırılan malları daha da görünmez kılıyor.

Neler mi söylüyor? Kendisi hakkında yazılanları unutmamış. Yani kinini güçlü tutuyor. Arda sözleriyle, büyükleri tarafından topluma verilmiş bu yöndeki mesajların “alıcısı, kullanıcısı ve savunucusu” olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Bedel ödemeye hazırmış… Haklılığı konusunda hiç şüphesi yok; aslında hesap vermeye bile niyetli değil. Çünkü onu sorgulayacak olanın alnını karışlayabilecek bir kibir tutulması içinde.

Gazeteciye milli takım tişörtü ile saldırdığı için üzgün. Yani normal bir tişört ile saldırıyor olmasının, onu suçlu çıkarmayacağı konusunda emin.

Hiç iyi futbolcu olmak için uğraşmamış, tersine iyi ve onurlu adam(!) olabilmek için çalışmış… Bu çok önemli… Mesleğini yani topçuluğunu yüceltmek; onu topluma hizmet etme, örnek olmada bir araç gibi görme yoluna gitmemiş. (Neler söylüyorum ben!) Eğer mesleğini kullanmıyorsa, sahip olduğu hangi değerin üstünden onur ve adamlık(!) gösterisinde bulunacağını, açıklamasından çıkaramıyoruz.
Sonuncusu ise en traji-gırgırı! Kenarıya çıkarak kuş gibi hafiflemek istiyor… Teşbihte hata olmaz; sıkıldığın bir ilişkiden kurtulmanın bir yolu da, karşındakinden kendini nefret ettirerek seni terk etmesini sağlamaktır. Eli bol delikanlılar(!) bayılır bu yönteme. Arda’nınki de öyle bir şey…

Aslında öyle derin çözümlemelerle irdelenecek bir durumu yok Arda’nın. Kafası hiç karışık da değil. Onu besleyen, yücelten her iletişim kanalı, onun savunduğu değerlerin isabetliliği, yanılmazlığı konusunda kendisini inandırıyor. Kendince topluma borcunu ödediğini de düşünüyor.

Arda’nın Türkiye’ye ilişkin, Elhamdülillah bir derdi yok; o aslında Barselona’da dikiş tutturamamasının sıkıntısını yaşıyor. Ustalığı su götürmez topçuluğu ile değil ama kulüp içinde başka nitelikleriyle de kabul görememesinin moral bozukluğu içinde. Daha doğrusu, belki de onunla sahneyi paylaşmayanlara diş geçirememenin öfkesinde.

İstanbul Bayrampaşa’dan, burjuvası ve çalışanıyla büyük bir uzlaşı ve işbirliği içinde yaşayan dünya şehri Barselona’ya yatay olmasa da, geçiş yapmak çoğu kişinin harcı değil. Dünyadaki her hangi bir trajedi için, çıt çıkarmadan saygı duruşunda bulunan bir izleyicinin önünde oynamak kolay değil. Avrupa’nın en uygar; yönetiminde demokrasinin, halkın katılımının en yoğun hissedildiği şehirlerden birinde yaşıyor olmak bir Neo-Türk için az travma değil!

Şehri bırakıp kulübe döndüğümüzde: Topçuluk hüneri desen, takımında sürüsüyle var. liderliği kimseler bırakmayan bir Messi; latin fırlaması Neimar; genç takımdan gelen kaptanları; üniversitede doktora yapan futbolcuları var. Play Station oynamaya kalksa, belki… Konu oyuna gelmişken; Arda’nın bir türlü Barselona’ya ait olamayışı, klan halinde İspanya’ya taşıdığı arkadaşlarıyla aynı mekanda yaşamasından da belli oluyor.

Onun için Arda’dan, İspanya’ya uyum sağlamış, o ülkenin kaliteleriyle yoğrulmuş bir Nihat Kahveci, bir Mehmet Topal çıkacağı beklentisinde olmamak gerekiyor. O hep burada; ülkemizde, bizimleydi. Rıdvan ve Emre abilerinin, öncüllerinin yolunda; siyasi rejimin ise kanatları altında… Yarın da, kendisini bağrımıza basacağımızdan emin olarak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları