Tarıma bir ölüm fermanı daha

30 Haziran 2017 Cuma

Buğdayda yüzde 130 olan gümrük vergisi 45’e, arpada yüzde 130 olan vergi 35’e, mısırda yüzde 130’dan 26’ya düşürüldü. Yetmedi yüzde 135 olan ithal canlı hayvan gümrük vergisi 26’ya, yüzde 225 olan hazır et vergisi 40’a düşürüldü. Tüm bu alınan kararlar da 27 Haziran tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu ne anlama geliyor. Yerli üreticiye “Kardeşim, sen bu işlerle boşuna uğraşma. Başka ne yaparsan yap. Ben yurtdışındaki çiftçiyi beslerim. Halka daha ucuz ithal et, ithal buğdaydan ekmek, makarna yediririm” demeye getiriyor.
Enflasyonun sorumlusu olarak gördüğü gıda fiyatlarını düşürmek için tarım ve hayvancılığı ölüme terk ediyor. Oysa gümrük vergisi bir ülkenin tarım üreticisini koruyan en önemli mekanizma. Üretimi ve verimi artırmak yerine, girdi maliyetlerini düşürmek yerine ithalatı bir sopa gibi çiftçinin önüne koymak ise hem büyük bir sorumsuzluk hem de işin en kolayına kaçmak...
İtiraf gibi bir açıklama Ulusal Hububat Konseyi Başkanı Özkan Taşpınar’dan: “Türkiye aslında 22 milyon ton üretim yapabilecek durumda ama kalite yetersizliğinden sanayici ‘bizim kaliteli buğdaya ihtiyacımız var’ diyor” demiş.
Peki, neden verimin ve kalitenin artırılmasına odaklanılmıyor?
Türkiye’yi ithalat cenneti haline getirerek gıda fiyatlarını düşürmek mümkün mü?
Kesinlikle hayır.
Üretemediğiniz ürünün fiyatını da kontrol edemezsiniz. Tamamen dışa bağımlı hale gelirsiniz.
Ziraat mühendisi olan ve aynı zamanda çiftçilik de yapan Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve Parti Meclisi Üyesi Orhan Sarıbal, 2003-2016 yılları arasında tarıma 90 milyar TL destek verildiğini, buna karşılık söz konusu dönemde toplam gıda maddeleri ve tarımsal ham maddeler ithalatının 171 milyar doları aştığını söylüyor. Sarıbal, “Demek ki Türkiye’de tarımsal destekler, amaçsız, hedefsiz dağıtılıyor. Bütçeye destekleme için konulan para, bakanlık tarafından üretime yansıyıp yansımadığına bakılmaksızın (sonuçları analiz edilmeksizin) çiftçiye dağıtılmakta” diyor.
Birkaç hafta önce yüzölçümü neredeyse Konya kadar olan Hollanda’nın tarımda yarattığı mucizeyi ve bunun nasıl gerçekleştirdiğini yazmıştım. Hollanda’nın yaptığını pekâlâ Türkiye de yapabilir. Ama yapmıyor, yapmak istemiyor. Böyle bir vizyonu yok ve tek bakış açısı toprağı bir rantiye gibi görmek, betonlaştırarak paraya çevirmek...
Aynı mantık, GAP alanlarındaki kirliliğin sebebini, Bayramiç elmasının, Amasya elmasının neden bitmek üzere olduğunu da açıklıyor.
CHP’nin “Tarım ithalatı raporu” tüm tabloyu gözler önüne seriyor: Türkiye’de 5.5 milyona yakın kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi 60 milyar dolar civarında kalırken ABD’de 2.3 milyon kişinin çalıştığı tarım sektörünün toplam üretimi Türkiye’nin üç katını aşarak 175 milyar dolara ulaşıyor. Avustralya’da tarımda kişi başına yıllık ortalama 93 bin dolarlık üretim yapılırken bu rakam Türkiye’de 10 bin dolarda kalıyor.
Tarım sektörünün bu verimsiz yapısı Türkiye’deki yoksulluğun en önemli nedenlerinden birini oluşturuyor. Elmayı Şili, İtalya, Fransa, Bosna-Hersek, Ukrayna, İran ve ABD’den; buğdayı Rusya, Kazakistan, ABD ve Meksika’dan; ayçiçeğini Moldovya ve Bulgaristan’dan; arpayı Ukrayna, Fransa, Rusya’dan; armudu Güney Afrika, Şili’den ithal ediyoruz. Domates cenneti ülkeyiz ama onu bile dışardan getirdiğimiz oluyor. Domates KKTC, Romanya, Ukrayna’dan geliyor. Hal fiyatlarına göz attım. Mersin Hali’nde domatesin kilo fiyatı 0.35 kuruşa kadar düşebiliyor.
Tüm bu dengesizliklerin sürmesi bu ülkede yoksulluğun da artarak süreceğinin işareti...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları