Gezi Turnusol Oldu

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Türkülerimizi söyletmiyorlar bize” der Nâzım o harikûlade dizelerinde: “Korkuyorlar Robson,/ Şafaktan korkuyorlar,/Görmekten,/Duymaktan,/ Dokunmaktan korkuyorlar…/Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar ümitten,/Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam/Türkülerimizden korkuyorlar.
Gezi kitlesel anlamda ilk kez “ümide” geçit verdi.
İşte bundan çok korktular.
AKM’ye asılan dev “Boyun Eğme” pankartından…
İktidar şiddetine tek başına meydan okuyan “Kırmızılı Kadın”ın cesaretinden…
Duran insan” yığınlarının pıtrak gibi çoğalmasından…
Korktular!
İktidarın altlarından bir halı gibi çekilip alınması ihtimali, akıllarını başlarından aldı.
Gezi’nin ümitlerini bu yüzden TOMA, cop, biber gazı, tazyikli su, Allah ne verdiyse, dünya TV’lerinin gözleri önünde; vahşi ve acımasız yöntemlerle, böcekmiş gibi adeta ezmek istediler.
Öylesine korkmuşlardı ki yedi düveli iplemediler.
Gezi’nin, Ortadoğu’da kendilerini sözümona “model” yapan “İslam demokrasisi” maskesini… düşürmesine bu nedenle aldırmadılar.
Onların indinde koltuğu yitirmektense, “marka”yı yitirmek yeğdi!

‘Türk modeline veda!’
Gezi’nin birinci bilançosu bu oldu.
Türkiye’ye yıllardan beri kök söktüren AKP istibdatı, Taksim’de iyot gibi açığa çıkınca dünyanın ileri gelen tüm yorumcularının koyduğu ilk teşhis bu oldu: “Türk modeline veda!
Gezi’ye dek cümle âlem gerçi, bu istibdadın değişik boyutları ve unsurları ile tanışmıştı…
Yurtdışında kafalar hâlâ Ergenekon bahsinde biraz karışıktı ama alkol ve kürtaj yasağı baskıları, RTE’nin üç çocuk ısrarı, “ucube” denen heykellere hızla “nihai çözüm” uygulanması, THY’nin “kırmızı ruj cihadı” vs… Türkiye’de aslında işlerin AKP’ye biçilen “İslam demokrasisi” yönünde gitmediğini nicedir göstermişti.
Yeryüzündeki en büyük gazeteci hapishanesine dönüşmüş olmamız, Batı’nın okur yazar çevrelerinde gitgide alarm yaratan bir durum olmaktaydı…
Yazar Paul Auster misal; “Orada neler oluyor?” diye feveran etmiş; “Türkiye en çok endişelendiğim ülke” demiş ve “Antidemokratik gelişmeleri protesto ettiği için Türkiye’ye gelmeyeceğini!” beyan etmişti.
Auster gibi entelektüel dar çevre, yaşananların aslında çoktan farkındaydı.
Ama yedi cihanın büyük resme uyanması “Gezi” ile oldu!

Söz artık Gezi ile başlıyor
Gezi, dünyanın Türkiye’nin karanlık siyasi realitesine uyanışının turnusol kâğıdıdır.
Uluslararası kamuoyu, protesto hakkını kullanan savunmasız kitlelere, iktidarın uyguladığı ilkel, acımasız, kör ve vahşi baskıyı Gezi’de; ay ve gün gibi gördü.
Öyle ki bundan böyle yurtdışında yapılan hiçbir Türkiye konuşması; Gezi’ye atıfta bulunmadan tamamlanmıyor.
Türkiye hakkındaki tüm konuşmalar daha doğrusu Gezi ile artık başlıyor!
Gezi, yurtiçinde de aynı şekilde siyasi bilinç kazanımının ve kitlesel uyanışın turnusoluydu…
Yetmez ama evet”çi propagandasına kapılan çoğu genç; Erdoğan’ın sınırsız iktidar hırsı ve otoritarizminin sertliğine ancak Gezi ile uyandı.
Yaşamlarındaki ilk kitlesel gösteriye Taksim’in ağaçlarını kurtarmak için katılan ama Gezi şiddetiyle birlikte o güne değin hiç farkında olmadıkları bir “siyasi duyarlılık” edinen onlarca genç tanıyorum…
Bu değişimin doğrudan tanığı olan bir kuaför ahbabım durumu şöyle özetliyor:
Kızım Gezi’ye dek siyasetle hiç ilgilenmemişti. Taksim tecrübesinden sonra, odasında bilgisayarının başından kalkmaz oldu. Şimdi artık her şeyi canavar gibi izliyor!

Siyasi dile çevrilemedi
AKP’nin maskesinin düşmesine ve bu genel uyanışa karşın; Gezi ne yazık ki sandıkta karşılığını bulan bir “siyasi dil” ve fark yaratan muhalefete dönüşmedi.
Bunun çeşitli nedenleri var, olabilir…
Ama başlıcası; “Gezi muhalefeti” ile “mesajını”, kurumsallaştıracak siyasi yapıların, Türkiye’de hâlâ çok zayıf olması...
CHP tam ne dediği anlaşılmayan, derbeder, başı sonu belli olmayan bir parti izlenimi yaratıyor.
Gezi enerjisini siyasete dönüştürebilme atik tetikliğini ve becerisini gösteremiyor.
Bu zaafı sonuna dek istismar eden iktidar Gezi’de ayna gibi serilen baskı sisteminin vidalarını her seferinde daha sıkıştırmaktan başka şey yapmıyor.
Gezi, 17 Aralık, Soma kavşaklarında baskının her defasında daha da “pervasızlaştığına” ve “tırmandığına” tanık olduk.
Gezi, kamuoyu için genel uyanışı simgelediyse; iktidar açısından ibretlik bir ar damarı çatlamasına yol açtı.
En son Soma’da gördüğümüz Yusuf Yerkel tekmesi ile Başbakan’ın “market” şamarı bunun tipik örnekleriydi.
Sandık gücüne çevrilemediği sürece, Gezi idealleri bizi -heyhat- iktidarın despotluk cenderesinden kurtarmaya yetmeyecek!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları