Venezüella... Çıkarılacak dersler...

06 Ağustos 2017 Pazar

Venezüella giderek derinleşen bir ekonomik ve siyasi krizin içine gömülmüş durumda. Kaçabilen ülkeyi terk ediyor. Kalanlar ise büyüyen bir kaos ortamının yanı sıra artan bir ciddi yiyecek kıtlığı hatta ilaç sıkıntısı içinde. “Kıtlık, umutsuzluk ve öfke”... Şu günlerde bu Latin Amerika ülkesini özetleyen 3 söz­cük. 1998 yılında Hugo Chavez’in devlet başkanlığına seçilmesi ile başlayan ve 19 yıl süren Bolivarcı devrim kredisini büyük ölçüde tüketmiş durumda. Tabii bu nok­taya gelmesinde sağcı muhalefetin sürekli engel çıkartmasının ve ABD güdümlü em­peryalist ayak oyunlarının da payı var. Ama çuvaldızın bir kısmını sosyalist iktidarın yönetimsel başarısızlığına batırmazsak işin özünü de atlamış oluruz.
Sol popülist hükümet radikal dönüşüm projesi ile iktidara gel­mişti. Chavez arkasına 20’yi aşkın siyasi partinin, büyük bir toplumsal ha­reketin desteğini almıştı. Ancak radikal dönüşüm gerçekleştirilemedi. Bira­zını sıralayacak olursak, örneğin kapsamlı bir top­rak reformu yapılamadı, petrol gelirine bağımlılığı azaltacak farklı bir sürdürülebilir bir üretim ekonomisi oluşturulamadı, bürokratik karar mekanizmasının yumuşatılmaması berabe­rinde bu kez Bolivarcı bir burjuvazinin ve kastın yaratılmasına yaradı.

Gelelim bugünkü duruma...
30 milyon nüfuslu bu Latin Amerika ülkesi, komşularının ekonomileri (başta Meksika, Şili ve Kolombiya olmak üzere) belirgin bir iyileşme yaşarken, büyük bir kaosun tam göbeğinde.
2017 yılının başından beri 21 bin 600 Venezüellalı başka ülkelere sığınmacı olarak başvurdu. Bu rakam 2015 yılındaki başvuruların 4 misli.
16 Temmuz’da yapılan kurucu meclis seçimlerinden bir hafta önce Şili’de tıp öğrenci adaylarının belirleneceği bir sınav yapıldı. Bu sınava katılan 2 bin 200 ada­yın 800’ü Venezüellalı idi. 22 Temmuz’da Kolombiya ile sınır yeniden açıldığında 35 bin kişi sınıra hücum ederek ilaç ve gıda ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı.
IMF’ye göre ülkenin GSYH’si 2013 yılına kıyasla yüzde 40 daha azalmış durumda. Bu, Rusya’da 1990-1994, Küba’da 1989-1993, Arnavutluk yine 1989-1993 yılları arasında yaşanan ekonomik krizlerden daha derin. Ancak SSCB’nin parçalandı­ğı dönemde Azerbaycan, Ermenistan ve Ukrayna’da yaşanan, savaş yorgunu Libya (2011), Liberya (1993), Ruanda (1994), İran (1981) ve son yıllarda Sudan’da ya­şananlardan biraz daha hallice. Durumu kötüleştiren dışsal koşulların başında, hem dünya petrol fiyatlarında yaşanan yüzde 55 düşüş hem de ülkede petrol üretiminin yüzde 17 azalması geliyor. İşin kötüsü Venezüella’nın bu duruma dünyanın en borçlu ülkesi olarak yakalanmış olması. Borç batağında olan devletin ithalat kısıtlama­sına gitmesi bu kez ham madde ve önemli ara mallarında kıtlığa yol açtı. Tarım ve üretim sektörle­rindeki çöküşün toplamı ülkenin milli gelirinin üze­rine çıktı. Ve sonuç hiper-enflasyon. 2012-2017 yılları arasında asgari üc­ret yüzde 75 eridi. Ülke nüfusunun asgari ücretle çalışan önemli bir kısmı, daha önce ayda 295 dolar kazanırken şimdi sadece 36 dolar ile geçinmek zorunda kaldı. Bu beraberinde doğal olarak açlığı getirdi. Araştırmalar 5 kişilik bir ailenin daha önce günde harcadığı 52 bin 854 kalorinin yüz­de 87 azalarak 7005 kaloriye düştüğünü gösteriyor. Yine aynı araştırmaya göre Ve­nezüellalıların yüzde 74’ü ortalama 9 kilo kaybetmiş durumda. Hasta ölümleri yüzde 10 arttı, yenidoğan ölümleri yüz misli arttı. İlaç az, röntgen aleti az hatta elektrik bile garanti değil. Üstelik Maduro hükümeti hâlâ uluslararası insani yardımı reddedi­yor...
Peki, ne olacak?
Bu sorunun yanıtını şu anda kimse vere­miyor. Tek bilinen, uzatılan insani yardım ellerini artık kabul etmesi gerektiği. Ne yazık ki Latin Amerika tarihsel süreç için­de çoğu zaman hem siyasi laboratuvar olurken bir yandan ABD’nin arka bahçesi oldu... Diktatörlükler, vahşi faşizm, eko­nomik krizlerle anıldı... Venezüella’nın sosyalizm pratiği aslında sisteme zorlu bir başkaldırıydı. İyi başladı ama ne yazık ki sürdürülebilir olamadı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları