Ayşe Yıldırım

Diriye de ölüye de adalet yok

14 Eylül 2017 Perşembe

Kanireş Çeşmesi, piknik yapılan bir alan olarak biliniyor. Ertesi gün bayram. Musa Tarhan, kurbanlık alacak. Dört arkadaş buluşuyorlar. Çobanların dönüşünü beklerken Kanireş’te piknik yapıyorlar. Piknik dediysek etlerini pişirip bir bardak çay içecekler...
Zaten o bölge kurbanlık alımlarının yapıldığı bir yer.
Kanireş Çeşmesi mıntıkası yasak bölge değil. Yerleşim yerlerine yakın. O dört kişi kısa bir süre önce üst ve araç araması, kimlik kontrolü yapılan Depin kontrol noktasından geçmişlerdi. Yani ne araçlarında, ne üstlerinde bir “suç unsuru” çıkmamıştı, GBT’lerinde de bir şey yoktu ki rahatça geçip Kanireş’e gittiler.
Biraz sonra da SİHA-Bayraktar’ın attığı bombayla vuruldular. Mehmet Temel öldü. İbrahim Sak, İsmail Aydın ve Musa Tarhan ise yaralandı.
Olay yerine hiçbir devlet görevlisi gitmedi. Köylüler koşup yaralıları kendi imkânlarıyla hastaneye taşıdı. Zaten savcı da olay yeri incelemesi yapmadı.
Olayı önce HDP Hakkâri Milletvekili Nihat Akdoğan duyurdu:
“Hakkâri merkeze bağlı Oğul köyünde Heron’la köylüler tarandı, 4 kişi yaralandı bir kişi hayatını kaybetti. İki kişinin durumu ağır.”
Akdoğan, biraz sonra başlarına yağacak bombadan habersiz dört arkadaşın çektiği selfie’yi de kamuoyuyla paylaşacaktı.
31 Ağustos’ta yaşanan bu olayın ardından HDP heyeti bölgeye gitti. Elbette her tür yasağa rağmen görüşebildikleri herkesle görüşmeye çalıştılar ve bir rapor hazırladılar. Rapor açıkça vurulan dört kişinin sivil olduğunu söylüyor.
Bu sırada CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da o dört kişinin sivil olduğunu açıkladı.
İşte kıyamet burada koptu. Cumhurbaşkanı’ndan bakanlarına, milletvekilinden yandaş medyasına hep bir ağızdan Tanrıkulu’nu “terörist destekçisi” ilan edip hedef göstermeye başladılar.
Kısa bir süre sonra Diyarbakır, Van ve Hakkâri barolarının olayla ilgili raporu da açıklanacak. Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, dün validen, Cumhuriyet başsavcısına, vurulan köylülerin ailelerinden esnafa kadar herkesle yaptıkları görüşmelerin neticesinde o dört kişinin “Tesisatçı, kebapçı, gündelik hayatın içinde olan sivil vatandaşlar olduğu yönünde izlenim edindiklerini” söyledi.
Bekir Bozdağ’ın “Kimlik mi soracaksın”, Süleyman Soylu’nun “Teknoloji kimin olduğunu ayırt ediyor” diyerek “terörist” ilan ettiği Mehmet Temel, Hakkâri’nin neredeyse tek kalorifer tesisatçısı. Kamu kurumu binaları dahil Hakkâri’deki birçok binanın tesisatını yapmıştı. Yapımı devam eden Hakkâri Ağız Diş Sağlığı Hastanesi ile Şehit Selahattin İlköğretim Okulu’nun tesisatını da o yapıyordu.
İsmail Aydın, Mehmet Temel’in dayısının oğlu; duvar ustası. İbrahim Sak, geçen yıl defterdarlıktan emekli olmuş. Musa Tarhan, oğlu ile birlikte seyyar kebapçılık yapıyor. Hepsi evli ve çocukları var. Hakkâri esnafının yakından tanıdığı isimler.
Onun için vuruldukları duyulduğu anda Hakkâri Devlet Hastanesi’nin önüne akın ettiler. Ancak plastik mermi, gaz bombası ve su ile polis saldırısına uğradılar. Birçoğu yaralandı. Şikâyetçi olmak için darp raporu almaya gittiklerinde doktor rapor vermedi, polis “Şikâyet edeni işbirlikçi ilan eder, tutuklarız” diye tehdit etti. Adliyeye gittiklerinde kapıdaki polis “Gidin derdinizi polise anlatın” dedi.
Şimdi bu dört kişinin sivil olduğunu anlatmaya çalışıyor HDP’sinden CHP’sine milletvekilleri, barolar, yakınları. Eşleri, anneleri, çocukları “terörist” olmadıklarını söylüyor. Ama Cumhurbaşkanı’ndan, bakanlarına, TSK’sinden tüm devlet görevlilerine herkes sanki tüm olay incelenmiş, soruşturma bitmiş, ellerinde tartışmaya bile yer bırakmayacak delil varmışçasına dört kişiyi terörist ilan ediyor. Olay araştırılsın, sorumlular ortaya çıkarılsın diyen herkesi de “terör işbirlikçisi” ilan ediyor.
Diriye de ölüye de adalet yok. Hele Kürtsen adalet daha da uzak.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları