‘Mutlu adam’ kime denir?

17 Eylül 2017 Pazar

İnsan başarılı başlamış, Paris’te pekiyi doktora derecesiyle taçlandırılmış bir hukuk kariyerinden sonra, ‘ben ressam olacağım’ diye bütün bunları bir kenara atarsa, hukuk doktorası için gittiği yerde ressam olursa tabii asansörü de böyle olur. Şaşacak bir şey yok. Tam sana uygun.
Ressam dostum Rasin’e en üst katında yaşadığı apartmanındaki ikinci kat düğmesine basıldığında, altıncı kata ulaşılan asansöründen dolayı böyle takılırdım.
Bundan böyle takılamayacağım. Rasin artık yok.
Geçen hafta bugün onu toprağa verdik.
Musalla taşının, Kanlıca İskelesi’nin arkasındaki küçük meydanda bulunduğu Kanlıca Camii’nde ikindi namazındaki cenaze töreni “a la Rasin’di”. Bütün cemaat içinde cenaze törenine en son gelen yine Rasin oldu.
İkindi namazı sırasında, onu son yolculuğuna uğurlayacak cemaat oradaydı, ama Rasin’i getiren cenaze arabası daha Avrupa yakasından gelememişti.
Uğurlayıcıların hepsi hazır, uğurlanacağı bekliyorlardı.
Olayı Rasin görmüş olsaydı, o ünlü kahkahalarından birini atardı.
Uğurlayıcı topluluğunun önemli bir bölümünü, bencileyin “bekleme odası sakinleri”nin oluşturduğu cenaze töreninde, pek gözyaşı olmamasını, gidenin yaşının 94’e varmış olmasına değil de, gidenin “mutlu yaşadı” yargısını haklı kılacak bir hayatı sürmüş olmasına bağladım ben.

***

Evet, okul arkadaşlarının, dostlarının çoğunun, müstesna eşinin gidişine tanık olmuş ve Cahit Sıtkı’nın “gittikçe artıyor yalnızlığımız” dizelerini kim bilir kaç kez somut olarak hissetmiş olan Rasin, mutlu bir yaşam sürdü.
Pek hayırla yâd ettiğine hiç tanık olmadığım ünlü parlak bir hukukçu olan, ama aynı zamanda, oğlunu da kendi yolunu izlemeye zorlayan ceberut bir babanın baskısıyla geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarında, buna ek olarak bir de çocuk felcinin sonucunda akranlarının koştuğu, dans ettiği, spor yaptığı dönemlerde oluşan yürümedeki aksaklığın yaratması kaçınılmaz ruh halini de düşününce, şu sorunun sorulmasına şaşırmamak gerek:
- Bu nasıl mutluluk, böyle mutlu yaşam olur mu?
O zaman ben de haklı olarak, şu soruyu atarım ortaya:
- Mutlu adam kime denir?
Eğer mutlu adamın tanımını; yaşamını sevdiği işi yapmakla geçirmiş, üretirken kendini iyi hissedip sürekli üretmiş kişi olarak kabul ediyorsanız, hukuk alanındaki beceri ve yeteneğinin kanıtı olan pekiyi dereceli doktora belgesini, dayatmacı babanın önüne koyarak, “işte hukuk doktorası tamam mı? Ben şimdi ressam olmaya gidiyorum” diyip kapıyı vurup çıkarak, daha başlangıç yıllarında mutluluğunun yolunda, aksaksız yürümeye başlayan Rasin’in mutlu bir yaşamın kahramanı olduğunu kolayca anlarsınız.

***

İnsanların hukuk savaşı vererek daha yaşanası kılmaya çabaladığı bir ülkede, tam da bu kavganın yoğunlaştığı bir dönemde, resim yaparak dünyayı değiştireceğine inanan, bütün yaşamını bu doğrultuda sürdürmüş bir insana mutlu denmesini, “bari dünyayı değiştirebilmiş mi” sorusuyla karşılamanın da bir anlamı yoktur. Çünkü dünyayı değiştirme kavgasının bizatihi kendisi bile sonucu kadar önemlidir.
Uğur Mumcu’nun hayatını muhteşem kılan, yalnızca dünyayı istediği doğrultuda ne kadar değiştirebildiği değil, aynı zamanda o kavgayı nasıl inatla ve inançla verdiğidir.
Uğur için geçerli olan bu olgu Rasin için de geçerlidir.
Rasin’in ressamlığı hakkında yargıya varacak yetkinlikte görmem kendimi. Ama kendisini tanıyan ressam dostları, yıllar geçtikçe, hep daha iyiye gittiğini söylerlerdi.
Gerçekte insanın yaşamı boyunca asıl yarışının kendi kendisiyle olduğu da düşünülürse, yaşlandıkça köhnemek yerine daha iyiye doğru seyreden bir uğraşın kahramanı olmaktan daha büyük bir mutluluk düşünülebilir mi?
Geçen pazar kadim dostum Rasin’i Kanlıca’dan uğurlarken, onun bize yaşamıyla verdiği mutluluk dersini düşünüyordum.
Şu sıralarda, bu ülkede en fazla ihtiyaç duyduğumuz da buydu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları