Saddam’ı Mumla Arayacağız…

15 Haziran 2014 Pazar

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde geçen ay Şarlman’ın kenti Aachen’i gezerken Eski Kıta’nın en vahşi ve uzun çatışması “Otuz Yıl Savaşları”ndan bana uzun uzadıya bahsetmişlerdi.
Aix la Chapelle olarak da bilinen Aachen’i, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun merkezine dönüştüren Şarlman, burada yaşamış ve ölmüştü. Ölümünün 1200. yılı olduğu için;
kentte Şarlman ve Kutsal Roma
İmparatorluğu anısına düzenlenen sayısız etkinlik vardı. Kenti bana gezdiren Alman dostum bu sebeple “Otuz Yıl Savaşları”na da bir gönderme yapmadan geçememişti...

Otuz Yıl Savaşları gibi
Şarlman’ın ölümünü izleyen yüzyıllarda giderek zayıflayan imparatorluğun bağları nedeniyle Avrupa ülkeleri arasında çeşitli güç ve rekabet ilişkileri, Hıristiyanlığın Katolik ve Protestan mezhepleri arasındaki geleneksel gerilimleri bir büyük çatışmaya dönüştürmüştü.
17. yüzyılın ilk yarısına yayılan “Otuz Yıl Savaşları” sonuçta o kadar kanlı geçmişti ki, bazı bölgelerde nüfusun yarısı savaştan kırılmıştı.
1648 yılında nihayet, gene Vestfalya eyaletindeki Münster kentinde, bugün bile uluslararası ilişkilerde mihenk taşı sayılan Vestfalya Antlaşması imzalanmıştı.
Vestfalya’nın günümüzde dahi önemsenmesinin nedeni, antlaşmanın bugün dahi geçerli olan modern “egemenlik” ve “ulus-devlet” kavramının temelini atmış olmasıydı.
“Otuz Yıl Savaşları”na son veren antlaşma; “dine” müdahaleleri de büyük ölçüde ortadan kaldırıyordu.
Irak’ta yaşananları şimdi Avrupa’nın bu en amansız ve uzun din savaşı olan “Otuz Yıl Savaşları”na benzeten çok…
Almanya’dan Fransa’ya, Avusturya’dan İspanya’ya ve İngiltere’ye dek Avrupa’nın belli başlı tüm büyük ülkelerine bir veba gibi bulaşan din ve mezhep savaşlarının şimdi başka bir versiyonu; 400 yıl arayla Ortadoğu’da yaşanıyor…
Sünnilik-Şiilik arasındaki asırlık ihtilaflar; süper güç ABD’nin çıkarları, petrol hesapları ve de bölge ülkelerinin hegemonya yarışlarıyla harmanlanarak 11 yıldır Irak’ta taş taş üzerinde bırakmayan ve öngörülebilir gelecekte de ucu görünmeyen bir savaş halini alıyor.
Uluslararası büyük medya organlarının tüm manşetlerinde bu nedenle “Irak’taki mezhep savaşı” var.
Financial Times gibi önde gelen gazeteler, Irak Şiilerinin etkin lideri Ayetullah Sistani’nin “eli silah tutan herkesi kutsal mekânları savunmak için gönüllü olmaya” çağırmasını büyük alarm veren işaret olarak öne çıkarıyor.
Durum, Bush’un Saddam’a savaş ilan ettiği 2003 Mart’ından kat kat beter…
“Diktatör” Saddam hiç olmazssa laikti, ülkeyi bir arada tutuyordu...
“Kitle imha silahları” yalanı ve “demokrasi getirmek” iddiasıyla Bağdat’a giren ABD sayesinde, tüm “devlet yapıları” çözüldü; ordu dağıldı, “vatandaşlık” diye bir şey kalmadı ve etnik-dini temeller üzerinden ülke, Kürtler, Sünniler, Şiiler arasında lime lime oldu.
Hasarın, şeklen dahi onarılmaz olduğunu gören Obama, 2011’de arkasına bakmadan Irak’tan çıktı. Kaos yaratan Kaddafiyi devirme operasyonu” ve Suriye’deki iç savaş da Irak coğrafyasındaki bu boşluğa eklemlenince; Libya çöllerinden sınırımıza uzanan bölge; istihbarat ajanları, paralı askerler, dinci militanların cirit attığı bir “kara delik” halini aldı.
Musul’da 80 yurttaşımızı rehin alan IŞİD’ı çıkaran bu “kara deliği” kapatacak ve Ortadoğu’ya yeni düzen getirecek bir “Vestfalya Antlaşması” da yok ufukta…
Bizi de her an içine çekebilecek bataklığın uzun seneler daha yamacında yaşayacağız…

Ama petrol CEO’ları memnun…
“Devlet”lerle beraber, Ortadoğu’da sınırları çizen yüz yıllık Sykes-Picot Anlaşması da bu zaman içinde tebahür etti.
Her statükonun özetle iflas ettiği bir döneme girdik…
Nerede, ne zaman, nasıl sonlanacağı belli olmayan mezhep savaşları ve alttan alta sürdürülen yeni sınır tartışmaları…
Yanı sıra…
ABD ve İran gibi, yakın zamana değin yan yana gelmesi düşünülemeyecek “ortaklar” için çıkan yeni işbirliği fırsatları…
Kısaca her şey değişti. Bu yazının başına otururken internet sitelerine “IŞİD’e karşı Ruhani’nin, ABD ile işbirliğine hazır olduğu”na dair yeni haberler düşmekteydi…
Bush Bağdat’a girerken “kâbus”un çok uzun sürebileceğini biliyorduk….
Ama on yılları aşan böyle bir zaman dilimine yayılabileceğini ve dört asır öncesinin “Otuz Yıl Savaşları” ile karşılaştırılabilecek uçsuz bucaksız badire halini alabileceğini hesaplayamamıştık.
Yörede artık geleceğe korku duymadan bakabilen sadece petrol şirketleri yöneticileri var!
Financial Times’ın birinci sayfasında bu bağlamda önceki gün ilginç bir haber vardı:
“Irak’ta iç savaşa yuvarlanan gelişmelere ilişkin olarak yalnız petrol şirketleri yöneticilerinin ‘sapık/perverse bir iyimserlik’ sergilediğini” yazan İngiliz gazetesi; IŞİD’in Bağdat’a girmesi halinde.. onların dahi iyimserliklerini yitirebileceğini vurgulamaktaydı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları