Katalonya isyanı

05 Ekim 2017 Perşembe

“Sandığa şiddet bulaşmazsa, Madrid ile Barselona müzakere masasında bir araya gelecek” demiştim Katalan referandumunun yapıldığı son pazar günkü yazımda...
Korkulan “şiddet senaryosu” gerçekleştiği için, “müzakere seçeneği” şimdi heyhat ufuktan hızla uzaklaşıyor.
Anayasa mahkemesi ve merkezi hükümet tarafından günler öncesinden “yasadışı” ilan edilen “kaçak oylama”, başkent Madrid’in aldığı ağır güvenlik önlemlerine rağmen yapıldı.
“Katalonya’nın bağımsız bir cumhuriyet olmasını istiyor musunuz” sorusunun sorulduğu ve Katalan seçmenlerin yalnız yüzde 42’sinin katıldığı, mükerrer oyların kullanıldığı bu “yaptık-oldu” referandumda, “evet”ler yüzde 90 ile çok tartışmalı bir zafer kazandı.
Katalanların kullandığı dayatmacı yöntemlerle tartışılan referandum, tutucu Rajoy hükümetinin başvurduğu kaba şiddet yüzünden ne var ki bütün dünyada geniş ilgi ve empati kazanmayı başardı.
“Şiddet, kullananı gayri meşru kılar!” kuralı burada da çalıştı ve Madrid hükümeti haklıyken haksız konuma düştü.
Kaba güç, bu “derme çatma oylama”nın önüne geçemediği gibi Madrid kendi kalesine de gol attı.
Coplanan yaşlılar, sürüklenen kadınlar, sandıkların bulunduğu noktalarda kırılan kapılar ve camlar... Bir tek biber gazı ile TOMA’lar eksikti.
Bu çirkin sahneler uluslararası kamuoyunda yıllarca silinmeyecek izler bıraktı.
Nüfusun yalnızca yarısından azının temsil edildiği itiş-kakış oylamada Katalanlar “mazlum”u oynarken Madrid soğukkanlılığını kaybederek, “zulüm yapan devlet” konumuna düştü.
 
İki İspanya algısı
Manzara, ulusun bir bölümü üzerinde otoritesini bütünüyle yitirmiş bir ülkenin görünümüydü. Karşımızda artık aynı dili konuşmayan, farklı iki dünyaya ayrılmış ve açık biçimde bölünmüş bir İspanya vardı.
İspanyol anayasasındaki “bölünmez bütünlük” ilkesini çiğnediği için Madrid’in getirdiği temel itirazlar, Barselona’da ayrılıkçılık bayrağını taşıyanlar tarafından “anayasa kale alınmadığı” için dikkate değer bulunmuyordu.
Aynı zamanda ülkedeki “parlamenter monarşi”ye de karşı çıkılıyor, ayrılıkçılar, krala karşı “cumhuriyet” istiyordu.
Bu yaşananların lügattaki adı “isyan”.
İspanya Kralı VI. Felipe, önceki gece bu kurşun gibi ağır atmosferde ilk kez suskunluğunu bozdu.
İspanya Kralı, bizde alışılageldiği gibi öyle sıklıkla konuşan, ona buna ayar veren bir devlet başkanı değil. Kralın siyasi tartışmalar dışında kalan törensel bir rolü var. Siyasi konularda değil taraf olması, tavır alması dahi asla olağan görülmüyor.
 
Kral ihanetle suçluyor
Katalonya’da grev, gösterilerle süren isyan durumu karşısında ne ki, İspanya kralı TV’de “anayasal düzenin tesisi” için çağrı yapmak durumunda kaldı.
Lafı eğip bükmeden açıkça Madrid hükümetinin pozisyonunu savunan Kral; “Katalan yetkililer, bilinçli ve maksatlı olarak anayasayı ihlal etmiş, devlet kurumlarına karşı kabul edilmez bir sadakatsizlik göstermişlerdir” dedi ve ekledi:
“Demokratik hukuk devleti ilkeleri ihlal edilmiş, huzur bozulmuş, kutuplaşma yaratılmış, yetkililer bu sorumsuzluklarıyla ekonomik ve sosyal istikrarı tehlikeye atmışlardır!”
Bir ortak “diyalog” çağrısından çok İspanyol Anayasası’nın 155. maddesine doğrudan gönderme olarak yorumlanan Kral’ın konuşmasının pratikteki anlamı, bu madde uyarınca Katalonya’ya kayyım atanması demek.
Katalan yerel hükümet başkanı Carles Puigdemont da Kral’ın konuşmasının hemen arkasından “görüyoruz ve arttırıyoruz”tadında bir çıkışla Katalonya’nın “Önümüzdeki günlerde bağımsızlığını ilan edeceğini” üsteledi.
Özetle kılıçlar çekildi.
Şimdi “sıfır saatine” doğru bir geri sayımın başladığı noktadayız.
Katalan hükümeti gerçekten İspanya’ya “elveda/adios” der mi?
İspanyollar mevcut özerklikleri de sıfırlayan bir “kayyım”la, bu hamleyi bertaraf eder mi?
Taraflar yoksa “racon kestikten” sonra aralarında oturup anlaşır mı?
Sorular bunlar. Yanıtlar ise hiç kimse tarafından bilinmiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları