Eşcinsellik de sınıfsaldır

22 Ekim 2017 Pazar

Okurlarına tarihin en kral eşcinsel âşıkları Mevlana ve Şems’i platonik iki âşık gibi sunmak için epey çaba harcayan, rivayete göre, cemaat istemiş ve o günlerde domates Türkiye coğrafyasında yokken iki tarihi kişiliğe domates soyduran Elif Şafak biseksüel olduğunu açıklamış. Kimse sormamıştı ama o açıklamış. Öyleyse bizim de bu ülkedeki eşcinsel kişilerin mücadelesini gözünün içine baka baka anlatmamız gerek. Bu arada pek çoğunuz kadınlar için pembe, erkekler gri kapaklı AŞK romanını kapış kapış aldınız. Ve bu platonik aşk pek bir hoşunuza gitti. Mevlana’nın Şems’e yazdığı üç mektubu okusaydınız, bu aşk platonik mi görürdünüz.
Bu ülkede eşcinsellik zor iştir. Eğer ünlü bir yazar, ünlü bir modacı ya da aileden zengin biri değilseniz, hayat sizin için eksiyle başlar. Özellikle de yoksulsanız ve törelerin, geleneklerin eşcinselliği adeta “veba” gibi aşağıladığı bir bölgede yaşıyorsanız, yaşam bazen çekilmez olur. Yıllar önce İç Anadolu’da, Sivas bölgesinde bir köye uğramıştım. Karların yolları kapadığı köyde, bir annenin hiç durmayan ağıdı bütün köyü kuşatmıştı. Ömer’i intihar etmişti.” Anneye başsağlığına gittiğimde, onu oğlunun fotoğrafına sarılmış ağlarken bulmuştum. Ömer neden intihar etmişti? Anne bir an gözlerini silmiş, çevresindekilere tek tek bakmış ve şöyle demişti: “Aha bunlar neden olmuştur, Ömer’im bu yüzden kendini ipe salmıştır. Hiç durmadan alay ettiniz onunla, yürüyüşüyle alay ettiniz, ‘kız gel buraya, kız git buradan’ diyerek onu alaylı tükürüklerinizle boğdunuz.”
Kimseden ses çıkmamıştı, “kız Ömer intihar etmişti.”
Ömer öyle çok aşağılanmıştı ki, intiharı asla bağışlamayan dinsel inancına rağmen kendini öldürmüştü.
Bir başka hikâye, yıllar önce Diyarbakır’da önemli bir dava vardı. Eşcinsel olduğu için babası ve iki amcası tarafından 14 kurşunla öldürülen 17 yaşındaki Roşin Çiçek’in davası. Diyarbakırlı Roşin, gencecik bir çocuktu. Cinsel kimliğiyle yeni yeni tanışıyordu. Anlayamadığı, kavrayamadığı duygularla kendi başına mücadele ediyordu. Kimselere açılamıyordu, çünkü çevrede erkek bedeninden hoşlandığı duyulsa, hayatı kararırdı. Suskundu ama içgüdüleri zaman zaman onu ele veriyordu.
Aile durumunu sorgulamaya başlamıştı. Olacak şey miydi? Bir erkek, erkek gibi davranmalıydı, korkak tavuklar gibi değil. Neydi bu Roşin’in halleri, eline bir gün bile silah almamıştı. Düğünlerde, derneklerde silah patladığında kulağını kapatıp bir kuytuluğa sığınıyordu. O gün de babası ve amcasıyla atışmıştı. Babası sormuştu, “Yoksa sen ib… misin? Sen bizi rezil etmek için mi dünyaya geldin? Bizim ailede böyle biri çıkmaz, çıktı mı da yeri mezardır.” Azarlara, aşağılanmalara dayanamayan Roşin fırlayıp evden çıkmıştı. O çıktıktan sonra babası ve amcaları, iddialara göre, kararlarını vermişlerdi. Ve bir gün sonra Roşin’in ölüsü bir yolda atılmış olarak bulundu, 14 yerinden kurşunlanmıştı.
Davaya bakan Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi, belki de bir ilke imza atarak sanıklar hakkında ağırlaştırılmış müebbet verdi. Neden bir ilk çünkü bu tür davalarda hâkimlerin “iyi hal” ve “töre ve gelenekler” gibi hafifletici sebepleri sıklıkla ele aldıklarına ve ceza yasasında mevcut cezaların sanıklar lehine düşürüldüğüne tanığız. Böylesi durumlarda sanıklar “aile namusunu korudum” cümlesine pek sık başvururlar. Ve bu gerçekten etkili oluyor. Çünkü bu ülkede hemen herkes “aile namusuyla” fazlasıyla ilgilidir. Aileyi kutsallaştıran bu tür geleneksel kodlar, pek çok kadın ve erkeğin yaşamını karartır. Ve bu en kutsal olan yaşam hakkına direkt bir tecavüzdür. Ve hayatın büyük sahnesinde, herkese yer var.
Not: Eşcinselliğin nasıl sınıfsal bir yapıya sahip olduğunu anlamak için Fransız filmi “Mavi En Güzel Renktir”i izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Mesele öyle, “Ben biseksüelim” demek kadar lay lay lom değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları