İran’dan Farkımız Ne?

24 Haziran 2014 Salı

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, hafta sonu yapmış olduğu bir konuşmada, hedefi on ikiden vuran bir tespitle,“Türkiye birkaç yıl öncesine kadar Avrupa ülkeleriyle kıyaslanırken, Avrupa ülkeleriyle kıyaslama bitmiştir” dedi: “Artık yalnız Tunus’la, Mısır’la, Cezayir’le karşılaştırma yapılır hale gelmiştir. Demokrasi yolculuğumuzda anlamlı bir geri dönüş olmuştur.
Türk siyasetinin en usta analizcilerinden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu da hemen aynı saatlerdeki bir başka toplantıda, “Türkiye’de yapılan seçimlerin Suriye ve Mısır’da yapılanlardan farkı var mı” diye sorup ekledi:
“Sansürün olduğu yerde oy; oy değildir. İnsanların bazı şeyleri öğrenmemesinin sağlandığı yerde oyun içi boşalmış oluyor. Karar verirken, yarı bilgili olarak karar veriyorum. Seçmen bilmiyor ki… Tam bilgilenmenin olmadığı seçim demokrasinin seçimi değil ve demokrasinin aracı değildir. Seçim tüm siyasi yelpazenin bir aracıdır. Otoriter rejim de, totaliter rejim de (seçim) kullanır. Mısır, Suriye de seçim yaptı… Suriye seçimini kabul etmiyoruz ama kendi seçimimize toz kondurmuyoruz. Ondan bizi ayıran nedir?”

Tercih, grinin tonları
Ben biraz daha ileri giderek cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği “İran’dan bizi ayıran nedir” diye soracağım.
İran deyince hemen başı sarıklı mollaları düşünmeyin…
Bahsettiğim “özde değil sözde” olan bir cumhurbaşkanlığı seçimi…
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “çatı adayı” olarak gündeme gelmesinden beri, giderek İran’la ne kadar benzeştiğimizi düşünüyorum.
Açayım…
Batı’da halkın doğrudan oy verdiği başkanlık seçimlerinde, siyasi tercihlerin karşıt kutuplar arasında geçtiğini görüyoruz.
ABD’de Demokrat Obama örneğin, 2008- 2012 seçimlerinde kendisiyle tümüyle zıt dünyalardan gelen, çok farklı referansları olan Cumhuriyetçi adaylardan John McCain ve Mitt Romney ile yarıştı.
Seçmene başka deyişle, grinin iki değişik tonu arasında değil…
Ak ve siyah… bilemediniz hadi “krem” ve “antrasit karası” arasında çok net iki tercih sunulmuştu.
Fransa’da, 2012 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde benzer biçimde gene, sosyalist Hollande ile muhafazakâr Sarko arasında… seçmenin iradesini beyan etmesi istenmişti.
İran’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yapılan ne? “Statüko”nun temellerini asla sarsmayacak, “derin düzen”in adayları arasında yurttaşların bir “tercih” belirtmeleri.
İran’da adayların, “düzen”e mutlak uyumunu sağlayan ve onları evet… bir ön elemeden geçiren “anayasayı koruma konseyi” var.
Türkiye’de böyle bir ön filtre mekanizmasının bulunmamasına karşın, “filtre” işlevini, CHPMHP’nin önden çaktığı “çatı” yerine getiriyor.
Neymiş?
MHP, “CHP profilindeki laik-cumhuriyetçi bir adayı” asla kabul etmezmiş. MHP bu durumda, İran’da laik bir adayın yarışmasına kafadan fırsat vermeyen “anayasayı koruma konseyi”nin tıpatıp “tıpa işlevini” yerine getirmiş oluyor…
İhsanoğlu-Erdoğan ikilemi önümüze konduğunda, seçmen olarak konumumuz, İran’da olduğu gibi aynı “derin sistemin adayları” arasında yapılan “ehveni şer” tercihlere indirgeniyor.
Geçen yazki seçimlerde İran’da alayıvalayla seçilen “reformcu aday” Ruhani, tüm diğer rakipleri gibi sonuçta sistemin adamı. Ama tıpkı Ekmeleddin İhsanoğlu gibi geniş bir uluslararası tecrübesi var ve o da bir akademisyen.
Bu Ruhani’nin daha açık fikirli olarak algılanmasına yol açıyor. Seçmen Ruhani’nin adını işaretlediğinde, mollalara, “Yeter ipleri biraz gevşetin!” demiş oluyor. Hepsi bu.
E.İ’nin de Türkiye’de cumhurbaşkanlığına seçilmesi halinde, bizi 12 yıldır yöneten iktidara son kertede “şu ipi biraz gevşet!” denmiş olacak.
Bundan öte… tepede iktidar anlayışında muazzam değişiklikler olmayacak. Türkiye yönünü tekrar Batı’ya dönmeyecek.

Taliban’la karşılaştırma…
Bitmedi.
Bir de “cumhurbaşkanlığı seçimlerinin” yapılış şekli var…
İran’da 1980’den bu yana düzenlenen “cumhurbaşkanlığı seçimleri”; hep çok büyük siyasi skandallar, olağanüstü siyasi gerilimlere neden olmuş.
Adaylar hep şeffaflıktan uzak yollarla belirlenmiş.
Türkiye’de durum farklı mı?
Kılıçdaroğlu’nun dar çevresi dışında, son ana dek adı gizli tutulan “Törkiş çatı”nın belirlenme yöntemi ve arkadan yaşanan gerilimler farklı mı?
Sonrası... İran’da her cumhurbaşkanlığı seçimi “seçim yolsuzlukları” ile damgalanmış.
Ölülere oy kullandırmak ve fazladan oy pusulaları basmak… İran’da bir istisna değil, kural.
Bizde de artık “kedilerin trafoya kaçması” âdetten değil mi?
İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bir diğer kuralı, halkın bilgi edinmesine set çekmek. Sansüre direnen yabancı gazetecilere “casus” kontenjanından savaş açmak…
Türkiye de bundan böyle tamamen artık bu mecrada değil mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimine üç ay kala yandım Allah Türkiye’den kaçan Ivan Watson (CNN) ile Hasnain Kazim (Spiegel) yeni şablona örnek.
Dün Hürriyet’teki röportajı görmüşsünüzdür.
Ne diyor Kazim: “Taliban bile bu kadar sert değildi!”
Eh… yüzünüz bir kez şarka dönmeyegörsün!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yurttaşlara mektup 28 Nisan 2024
Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları