Eşitlik, adalet, kadın...

17 Kasım 2017 Cuma

Nasıl bir anda Atatürk’ün önemini kavrayıp içleri bir anda Atatürk sevgisiyle dolup taşan AKP’lilere şüpheyle yaklaşılıyorsa kadın konusunda AKP iktidarının politikalarına öyle bakılıyor. “Kişinin fikri neyse zikri de odur” misali sonuç değişmiyor. Zamanında Atatürk için ölüm fermanı çıkaran zata bir okulun adının verilmesi, Atatürkçülüklerinin boyutunu nasıl gözler önüne seriyorsa, 2010 yılında Başbakanlık tarafından Avrupa Birliği’ne uyum çerçevesinde çıkartılan “kadın istihdamını ve fırsat eşitliğini” artırmaya yönelik genelgesi de bugün güncelleme bahanesi ile kadükleştiriliyor. Nelerden mi vazgeçiliyor?
Örneğin “eşit işe eşit ücret imkânının sağlanması” hükmünden... Kamu ve özel sektör işyerlerine yönelik yapılan denetimlerde, cinsiyet eşitliğine ilişkin hükümlere uyulup uyulmadığının denetlenmesi zorunluluğundan... Kamu kurum ve kuruluşlarının, yerel yönetimlerin faaliyet raporlarına kadın erkek eşitliği yaklaşımının dahil edilmesinden...
Kadın kuruluşlarının karşı çıkmalarına karşın inatla TBMM’den geçirilerek yasalaştırılan “müftülere nikâh yetkisi” de keza farklı değil.
Hal böyle olunca Türkiye’de kadının ekonomik yaşamın dışına itilmesinin, kadına yönelik şiddetin artmasının nedenlerini başka yerde aramanın anlamı yok...
Geçen haftalarda açıklanan Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda 144 ülke arasında bir sıra daha gerilememiz ve 131. olmamızın şaşılacak yanının olmaması gibi.
İstanbul 30 Kasım - 1 Aralık tarihlerinde önemli bir zirveye ev sahipliği yapacak: Eşitlik, Adalet ve Kadın Zirvesi.
Zirve birçok kadın kuruluşunun kolektif ve imece usulü düzenlediği bir zirve. Kadının eşit olmadığı bir ülkede adaletin sağlanamayacağına inanan herkese açık. Detaylı bilgiye kadinzirvesi.org sitesinden ulaşabilirsiniz.
Geçen hafta, zirveye yönelik bilgilendirme toplantısında konuşan Prof. Fatmagül Berktay, Türkiye’de kazanılmış hakların gerilemesinin arkasında yatan nedenin “kazanımlar karşısında oluşan erkeklik krizi” olduğunu söylemişti. “Erkekler bu krizi kadınlara şiddet uygulayarak, kazanılmış haklarını gerileterek, yasaları uygulamayarak telafi etmeye çalışıyorlar” diye vurgulayarak.
Sanırım işin toplumsal özünde yatan bu. Aynı zihniyet iktidarda da, üstelik son derece güçlü şekilde var olduğu için Türkiye’de kadın haklarındaki kazanımlar iyileşeceğine geriliyor.
Tam da bu noktada geçen yazılarımda irdeleyeceğim diye bahsettiğim İzlanda örneğine değinmek istiyorum. Çünkü İzlanda’nın başarısından çıkarılacak hayli ders var.

İzlanda nasıl başardı?
İzlanda DEF’nin raporunda da vurgulandığı gibi dünyada cinsiyet eşitliğinde birinci. Açık ara, üstelik 9 yıl üst üste... Öyle kendiliğinden olmadı. Çok değil 30 yıl öncesine kadar, her yerde olduğu gibi İzlanda’da da iktidar erkeklerin tekelindeydi.
Kadının insan hakları savunucularının kolektif eylem ve dayanışmaları, siyasi gönüllülük ve yaşama geçirilen çeşitli uygulamalar, örneğin cinsiyete dayalı bütçeleme, yasalar ve kota sonucu başarı geldi.
İşin bir ilginç yanı da kadınların yine erkek tekelinde olan din işlerine el atması ve liderlik üstlenmeleri ile kritik bir eşiğin aşılması. 2012 yılında İzlanda ilk kadın piskoposuna sahip oldu.
Siyasi yaşamda 1985 yılına kadar kadınlar parlamentonun sadece yüzde 5’ini oluşturuyordu. 1982 yılında Kadın Birliği kuruldu ve kadınların ülkede her alanda haklarının iyileştirilmesine yönelik büyük bir çalışma başlatıldı. Bir sonraki seçimlerde kadın milletvekili sayısı 3 misli arttı. Cinsel tacize yönelik yasaların uygulanması İzlanda’da sulandırılıyordu. Ancak kadınlar hükümeti istifa ettirecek kadar işi büyüttüler. Yapılan son hak arama, geçen yıl eşit işe eşit ücret konusunda oldu. Bir araştırma sonunda ülkedeki kadınların erkeklerden yüzde 30 daha az ücret aldığı anlaşıldı. Bu fark İzlandalı kadınların emeklerinin saat 14.38’den sonra ücretlendirilmediği yani bedava çalıştıkları anlamına geliyordu. Binlerce kadın saat 14.38’de iş bırakarak büyük bir eylem gerçekleştirdi. Eylem ses getirdi. Şimdi hükümet cinsiyet, etnik köken, cinsel eğilim ya da milliyete bakılmaksızın eşit işe eşit ücret ödendiğinin sertifikayla kanıtlanmasını özel sektörde de zorunlu kılmaya hazırlanıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları