Feyzi Açıkalın

Savaş günlerinde aşk

22 Ocak 2018 Pazartesi

Liseyi bitirdiğim yazdı. 1970’lerin, karşı cinsi tanımak yerine başta spor olmak üzere başka aktiviteleri tercih eden neslindendim. O yıl dünya kupası ya da olimpiyat olmadığı için, kendimizi kızgın kumdaki plaj futboluna vurmuştuk. Ufunetimizi öyle alıyorduk!

Her deniz kenarı şehri çocuğu gibi yaz aşklarımızın okul tatilini de beklerken Kıbrıs’ta tatsız gelişmeler olmaktaydı. 20 Temmuz 1974 günü sabahı bu hareketlilik Kıbrıs Barış Harekatı ile açığa çıktı.

O yıllarda henüz Avrupa kitle turizmi başlamadığı için yerli turistlerimiz vardı. Onlar da arabalarına atladıkları gibi geri döndüler. Genellikle arabanın sağ arka yanında oturan sevgililerimizin arkalarından baka kalmış, babalarına çaktırmadan ancak el sallayabilmiştik.

Türk Kıbrıs Bayrak radyosu naklen savaş yayını yapıyordu. Rumlara seslenerek, anılan yerdeki mevzileri terk etmezlerse Türk jetlerinin orayı bombalayacağı ihtarını yapıyorlardı. Bunun üzerine Antalya’dan kalkan uçaklar üstümüzden geçiyor, birkaç dakika sonra onların bıraktığı bombaların seslerini radyodan duyuyorduk. Geri dönen jetleri sayıyor, eksik olmadıklarını görüp rahatlıyorduk.

Bir başka radyo olan, Cyprus Broadcasting Corporation’ın müzik yapımcısı

John Vickers ise bambaşka bir tonda yayın yapıyor, Türkleri istilacılıkla suçluyordu. Nitekim Vickers savaş sonrası yaptığı “It was an Island” parçası ile Türkiye’nin Batı dünyasında yükselecek olan izolasyonuna katkıda bulunmuştu.

İlk harekat sonrasında, savaşın bizim topraklarımıza sıçramayacağını anlayan sevgililerimizin babaları tatillerini devam ettirme kararı aldı, geri döndüler. Savaş süredursun, biz 18 yaşında kafası bulutlarda dolaşanlara gün doğmuştu. Karartma uygulanan şehirdeki karanlık bölgeler(!) sevgililerimizle buluşmak yerleri olacaktı.

Çok çocuktuk ve Bülent Ecevit taraftarıydık ama “Barış Harekatı” ismi yine de tuhaf geliyordu. O yıllarda savaşın haklı ya da haksızlığını tartışacak başkaca bir iletişim ağı yoktu. Hatırladığım kadarıyla, Kıbrıs harekatına karşı en azından sessiz kalanlar da vatan hainliği ile suçlanmamıştı.

Kıbrıs’a çıkartmanın haklılığı konusunda ülke o kadar bütünleşmiştik ki, Batı dünyasının harekat sonrasında uyguladığı ambargolar ve Türkiye’yi dünyadan tecrit etme çabalarına hiç anlam veremiyorduk. Biz, 1970’lerin, Batılı değerlerin ne olup olmadığını ölçebilecek eğitim ve niteliğindeki gençleri sonrasında olaylara daha nesnel yaklaşmaya çalıştık. Batılının istilacı ve sömürücü olanlarını ayırd edip, topyekün bir nefret çağrısına özne olmadık. Kaldı ki, o yıllarda Türkiye’de ne böyle bir çağrı ne de düşmanlık üstüne kurgulanmış politikalar vardı.

Şimdikilere göre çok daha haklılık nedeni içerebilecek o askeri müdahalenin bedelini Türkiye çok ağır ödedi; hala ödüyor... Anımsatmakta yarar var; Türkiye ambargolardan kırıldı, 70 sente muhtaç hale getirildi. Ülke karmaşaya süreklendi. Arkasından “Başkalarının oğlanlarının yaptığı” 12 Eylül darbesi geldi.

Biz, savaş günlerini aşk gecelerine çevirenler, hangi badireler pahasına ne tehlikeleri göze alacağını bilip ona göre davrananlar, korkağızdır. Korkumuz karanlığın dehşetini bilmek kadar, cahil cesareti eksikliğimizdendir de... Umarım  yanılıyorumdur...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları