Patronlara duyurulur... Gelir eşitsizliği size de zararlı

02 Şubat 2018 Cuma

- Bir mimarlık bürosu... Yani eğitimli beyaz yakalıların çalıştığı bir ofis. Ücretler ise asgari ücretten hallice. Ne çalışanlar halinden memnun ne de kendisi de mimar olan patron... Haftanın 5.5 günü çalışan, sıklıkla gece mesailerine kalan, günde en az 2-3 saatlerini evden işe, işten eve ulaşabilmek için harcayan işçi de, zamanının büyük kısmını sürekli yeni işler alabilmek için büyük inşaat firmalarının, belediyelerin kapısında geçiren, projelerini kabul ettirebilmek ve o işin taşeronu olabilmek için kıyasıya rekabet içinde fiyat kıran patron da..
- Dev bir tekstil firmasının mağazalar zincirinin satış sorumlusu... Genç kız, kamu yönetimi mezunu ama iş bulamadığı için tezgâhtarlık yapıyor. Asgari ücret alıyor. Ne yaptığı işten ne kazandığından memnun ama kendini öyle köşeye sıkışmış görüyor ki, başka çaresi yok... Ya çalışmayı sürdürecek ya da işsizler ordusuna katılacak... Bu arada çalıştığı tekstil firması sürekli zincirini büyütüyor..
Daha her sektörden onlarcasını da ekleyebilirsiniz... Çalışanların, emekçinin gelirinin milli gelirdeki payı sürekli düşüyor. Bu da gelir adaletsizliğini, toplumsal eşitsizliği körüklüyor. Dünyanın birçok ülkesinde böyle. Türkiye de başı çekenlerden... Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre, 1970’lerin sonlarından beri 133 ülkenin 91’inde, milli gelirleri içinde ücretlilerin payı sürekli olarak düştü. Şirketler maliyetlerini düşük tutarak daha ucuza mallarını satabilmek için maaşları düşük tutma eğilimi içine girdiler. Buna karşın şirketlerin elde ettikleri kârların milli gelir içindeki payı büyüdü. IMF ve OECD’de de benzer rakamlar var. Sonuç: Giderek artan gelir eşitsizliği, azalan talep ve işgücü verimindeki artışın azalması.
Çalışanların aldıkları ücretin az olması, üretilen mal ve hizmetlere olan talebi doğal olarak düşürdüğü için 2 büyüme stratejisi ile bugüne kadar gelindi. Bunlardan biri, borçlandırılma dayatıldı: Hane halkı tüketimi kredi kartları, taksitler vs. gibi mekanizmalarla artırıldı, bu arada gayrimenkul balonları devreye sokuldu. İkincisi ise ihracata dayalı strateji oldu: Ücretler bastırılarak net ihracat artırılmaya çalışıldı. Birincisi, borç liderliğindeki tüketimin desteklenmesi net sermaye girişlerine bağlı oldu. İkincisi net sermaye çıkışlarına ve cari işlem fazlasına. Sonuçta büyüme olsa bile bu vatandaşın cebine yansımadı, onlar borçlanırken şirketlerin kârları arttı. Nasılsa “yatırıma döner, bu kârlar” dendi. Ama beklendiği gibi olmadı...
Her ikisinin de uzun vadede sürdürülemez olduğu ve başka finansal krizleri tetikleme riskini artırdığı artık görülüyor. Artık eşitsizlik, dünyanın önemli sorunlar listesinde ilk sıralarda.
Ücretli bir büyüme stratejisinin sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi destekleyeceği ve bunun için radikal adımlar atılması gerektiği tartışılıyor. Ama nasıl? Bugüne kadar yaygın görüş şuydu: Teknolojik gelişmeler, küreselleşme ve rekabet, ücretlerin milli gelirdeki payının düşmesindeki temel unsurlar ve bu durumu değiştirmek için yapılabilecek fazla şey de yok.
Ancak son araştırmalara göre, ücretlerin bu kadar fazla düşmesinin önemli bir nedeni de işçilerin pazarlık etme güçlerinin zayıflaması. Bu durumda kısmen teknolojik gelişmelerin ve küreselleşmenin etkisi var ama finansal deregülasyonun, refah devletinden giderek uzaklaşılmasının ve sendikasızlaştırmanın payı da çok büyük. Sonuç: Aslında ücretlerin payını doğru politikalarla yeniden artırmak mümkün. Finansal sistemi yeniden düzenleyerek, sendikaları destekleyerek, sosyal güvenlik ağları ve eğitim fırsatları ile çalışanları güçlendirerek.
Bunu yapan ülkeler var. Başta da Kuzey Avrupa ülkeleri... Dünya Ekonomik Forumu’nun sitesinde “İsveç’in maaşları yüksek tutmasının ardındaki sır” başlıklı makale, 1990’ların ortasında ciddi bir ekonomik krizle baş başa kalan İsveç’in reel ücretlerdeki artışta kısıntı yapmamasının nasıl ekonomiye bir artı olarak geri döndüğünü anlatıyor. İsveç, kamu hizmetlerine eşit erişimle, yüksek asgari ücretle, güçlü sendikaları, sosyal diyaloğu güçlendiren kurumları ile örnek bir işgücü piyasası modeli yarattı.
İsveç’in bu yaptığı eskiden biz ve bizim gibi ülkeler tarafından bir ütopya olarak görülüyordu şimdi ise giderek bir zorunluluk haline geliyor. Bu yüzden neden tartışmayalım ki...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Biz modern insanlar... 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları