Ayşe Yıldırım

Cehalet ile bilginin kavgası; Boğaziçi

29 Mart 2018 Perşembe

Polis, gözaltına aldığı Boğaziçili öğrenciye “Kafanıza vurursak daha az zeki olursunuz” diyor.
Rektör yardımcısı “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede” diyor.
Biri polis, diğeri öğretim görevlisi. Aslında bu iki cümle Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik operasyonun nedenini apaçık ortaya koyuyor.
İtiraz etmeyen, sorgulamayan, farklı bir görüş açıklamayan, bilimsel değil dinsel düşünen ‘yerli ve milli bir gençlik istiyoruz’ diyorlar. Kısaca, AKP’li ya da Erdoğan’a biat eden de diyebilirsiniz.
2015’te Erdoğan çocuklarının öğrenimi hakkında konuşuyor:
“Kartal Anadolu İmam Hatip’ten mezun olan evladım, Boğaziçi Üniversitesi’ne gidebilecekken katsayı yüzünden gidemedim. Kızlarım bu akıbete uğradı.”
Erdoğan’ın iki oğlu Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde okumuştu. Ve onlar okurken katsayı meselesi ortada bile yoktu. Ama bunun bir önemi de yoktu. Nasılsa soru soran bir iki medya organı vardı onlar da zaten ciddiye alınmıyordu.
Bu mağduriyet iz bırakmış olmalı ki Erdoğan, bu yıl 5 Ocak’ta aynı konuyu yine açıyordu:
“Benim çocuklarım kendi öz vatanında okuma hakkına sahip olmadıkları için yurtdışına gittiler. Aldıkları üniversite puanı çok çok yüksek olmasına rağmen. Mesela erkek oğlum katsayı engeline takılarak ki o zaman aklımda kaldığı kadarıyla Boğaziçi’ne tutuyordu puanı. Mesela katsayı engeli nedeniyle farklı bir üniversiteye gitmesi gerekti. Kızlarım başörtüsü nedeniyle yurtdışında okumak zorunda kaldılar.”
Oğlu gidemediği için üzüldüğü Boğaziçi’ni bu sözlerinden üç gün sonra Boğaziçi’nin kalbinde eleştiriyordu. Boğaziçi Üniversiteliler Derneği’nin genel kurulunda “Milletin değerlerine yaslanmadığı için uluslararası alanda beklediği başarıya ulaşamadı. Belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, bu fikrin savunucusu değilse kapat” diyordu.
Buyurun bakalım…
Uzun zamandır Boğaziçi Üniversitesi’ne yönelik algı operasyonlarının sinyali veriliyordu. 2016 yılında, tarihinde ilk kez Boğaziçi’nin bir öğretim görevlisi “barış” dediği için tutuklanıyordu.
Dünyadaki en iyi üniversiteler sıralamasına Türkiye’den 1. sırada giren üniversitenin rektör ataması da tarihe geçecek cinstendi.
Rektör seçimlerinde mevcut rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu oyların yüzde 86’sını alarak üniversite tarihinde bir rekor kırmıştı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, akademisyenlerin oylarını, üniversitenin iradesini yok saymış ve seçimlere bile girmeyen AKP milletvekilinin kardeşi de olan Prof. Dr. Mehmet Özkan’ı rektör olarak atamıştı.
Ama bu da istenileni vermedi. Özgür ve bilimsel eğitime inanan hocaların yetiştirdiği öğrenciler ilk mezuniyette atanan rektöre arkalarını dönerek “OHAL’e ve KHK’lere” karşı çıkan, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın yanında olduklarını bildiren pankartlar açarak “ele geçirilemeyeceklerini” söylemişlerdi.
İşte, bilimsel, çağdaş ve özgür üniversiteyi yok etmeye kararlı bu zihniyet Afrin için lokum dağıtan öğrencilere karşı açılan “işgalin, katliamın lokumu olmaz” pankartını fırsat bildi.
Çünkü onların “yerli ve milli” üniversiteden anladıkları şey; “Kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunç”, “Nuh tufanı sırasında Hazreti Nuh cep telefonu kullandı, gemisini nükleer enerjiyle çalıştırdı, insansız hava aracı kullandı” diyen, akademisyenlere kep yerine sarık öneren, cehaleti öven hocaların eğitim verdiği kurumlar.
Onun için ODTÜ’yü de Boğaziçi’ni de “solcu”, “ateist”, “komünist”, “terör yuvası” olarak görüyorlar.
Solcuyu, ateisti, komünisti, barıştan yana olan herkesi “terörist” damgası vurarak dünyanın sizi kıskandığını sanıyorsanız ... siz sanmaya devam edin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları