Feyzi Açıkalın

Ali Koç dip dalgası hayırlara aracı olur mu?

08 Haziran 2018 Cuma

İçinde bulunulan durumdan kurtulmak için felaketlerden medet ummak ya da benzetmeleri onun üstünden yapmak nasıl bir çağ ve kültürün ürünüdür bilmem. Ama şu da bir gerçek ki, ülkemizde en az on yıldır hep deprem, kasırga gibi afetler sonrasında düzlüğe çıkma üstünden bir anlatım tutturulmuş gidiyor.

Koç Holding Yönetim Kurulu Başkan VekiliAli Koç’un Fenerbahçe Kulübü başkanı seçilmesi de böyle isimlendirildi. Daha doğrusu, Koç’un eski başkan Aziz Yıldırım karşısında aldığı, umulmayan ölçekteki tarihi yengi, bir dip dalgası olarak genel seçimlerdeki beklentiyle ilişkilendirildi.

Fenerbahçe seçiminde iki şey öne çıktı. Birincisi otoriter bir başkan 20 yıl sonra devrildi. İkinci ise başkanlık savaşımında alışılmadık bir dil ve duruş sergilendi.

Taraflı tarafsız herkes seçim sürecindeki bir kalite yükselmesinden dem vurdu. Son 16 yılda sıradanlığa, sığlığa, vasat oluşa prim verilerek ülke insanının davranış ve düşünce düzeyi en alta indirildiği için halkta bu konuda bir açlık vardı.

Bir parantez açıp, rakip taraftarların “Yıldırım’ın başkan olmasını kendi takımlarının başarıları açısından yeğ tutmalarına rağmen Koç’un seçilmesine sevindikleri” ironik mesajlarını değerlendirelim.

Rakip taraftarın bir azınlık kısmı, kaliteli Fenerbahçe yöneticisinin kendi kulüpleri için de örnek oluşturabileceğini düşünmüş olabilir. Ama bence insanlar Aziz Yıldırım’ın, aidiyet kurdukları kulüpleri aracılığıyla kendilerine ettiği hakaretten ve yarattığı gerginlikten bunalmışlardı. Kendi kulüplerindeki, onaylamadıkları saldırganlığı yaratan kişi olarak da Yıldırım’ın gidişine sevinmiş olabilirlerdi.

Aziz Yıldırım gece yarısı Fenerium’a girip forma sayacak kadar “kontrol delisi” bir insandı. Taraftarların kulüp ile aidiyet kurmasından daha fazla o kendisini kulübün vazgeçilmezi olarak görüyordu.

Canından çok sevdiğine ve yaşamını adadığına inandığı Fenerbahçe’de ona ters düşecek her söylem hainlikti. Ülkedeki spor söylem ve eylem kalitesi madem onu gerektiriyordu, oyunu kuralına göre oynayıp gerginlik ve korku politikası ile Fener’i yöneterek, onu düşmanlardan(!) koruduğunu var saydı.

Rakipsiz olduğu algısını yaratarak karşısına aday çıkartmayıp, yıllarca ayakta kaldı. Büyük hezimete uğradığı son seçiminde ise son günlere kadar yine kaybedecek gibi görünmüyordu. En azından yarattığı algı böyleydi.

Özellikle son konuşmalarındaki, belki de kaybedeceğini anladıktan sonraki yaptığı canhıraş hamleler onun sonu oldu. O ana kadar hala ortada olan kongre üyeleri, değişimi sezip, kazanan taraftan olmak için oylarını Koç’tan yana kullandılar.

Ali Koç’un en az bir yıldır her alanda, ustaca yaptığı seçim çalışmalarını görmemezlikten gelip, başarısını kongredeki anlık çıkışlara bağlayanlar ise yanılıyordu.

Elbette Fenerbahçe spor kulübünün bir Türkiye seçmen profili de içeren taraftarı değil, yalnızca kongre üyeleri oy kullandığı için sonucu genel seçimlerin kapsamına alamayız. Uygulanan son derece demokratik ve sayılabilir bir seçim sistemi(!) de aynı olmayabilecektir!

Fakat özellikle kulüp içindeki otoriter tavrın, tek adamlık gösterisinin üyelerde yarattığı gerginlik ve bıkkınlıktan da öte, kendisinin farkına varmadığı ölçekte, o çok söylenen “metal yorgunluğu” na tutulması Yıldırım’ın gidişini hızlandırdı.

Tekrar edelim; kaybetmesindeki en büyük etken ise rakibi Koç’un uzun ve verimli çalışmasından da öte, kaybedeceği algısının oy kullanacak üyelerde son anda oluşmasıydı.

Bence, illa da bir benzetme yapılacak ve ders alınacaksa bu konuya dikkat…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları