Adnan Binyazar

Kendi olmak...

15 Temmuz 2022 Cuma

Feridun Andaç, yazar-düşünür Jorge Luis Borges üzerine yazdığı bir denemede “Eğer dili kullanıyorsanız, sürekli metafor kullanmak zorundasınız” yargısını aktarırken ona “Borges’in çağrısı, yazıda kendi olmaktır. Kendi sesini var ederek yazmak için yolunuzun Borges’ten geçmesi kaçınılmaz bence!” cümlesini de ekliyor. 

Bu yargılar gerçekte üslubun tanımıdır. Öyle ki, üslubu, karmaşıklaşmadan, “üslubun, insanın kendisi
olduğunu” diye genelleyenler de olmuştur.

İNSAN

İnsan devingen olduğunca değişkendir de. Üslup da öyledir. Sonsuzluğun Tarihi (Can, 2021) adlı denemesinde, yazdıklarını, “Her yeni baskısı bir öncekini mumla aratan cinsten” diyerek tanımlıyor. Felsefe yoluyla sanatın derinliklerine inmeye çalışan Borges’in, kullanılan dilden dolayı üslubu öne çıkarışının nedeni bu olmalı... 

Yunus Emre’nin dizelerinde devingenlik-değişkenlik iç içe: Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur / Bir dem gelir şadi olur (sevinir), bir dem gelir giryan olur (ağlar) | Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez (açıklayamaz) / Bir dem dilinden dür (inci) döker, dertlilere derman (ilaç) olur.

Yaratıcılığını sanatsal yaratılarla, okuyarak geliştirmeyenler, en güzel karşısında bile kördürler. Uydurma nedenlerle sanatçıları hapislerde çürütenler onlardır, üç beş kuruşla onların kullandıklarıdır...

ÜSLUP YARATANLAR

Şiir duygu-düşünce-yaratı denen lirik söylemin iç donanımı üzerine kurgulanan genellikle sevgi, ayrılık gibi duyumsamaların dile getirildiği, ölçüsü kendinden oluşan bir anlatı türüdür. Acılı günlerde ozanların dilinden birden dökülüveren sevdaların, ayrılıkların akışımına sokuverir.    

Nâzım Hikmet, Sait Faik, Yaşar Kemal, Cemal Süreya o düzeyi tutturma erdemine erenlerdendir. Onlar gibi yazmak isteyenlerden geçilemez, ama ne denli çabalasa da, hiçbiri o düzeyi tutturamamıştır...  

Örneğin Yaşar Kemal’in İnce Memed’deki üslubuyla, konu aynı bölgede geçmesine karşın Ortadirek’teki üslubu aynı değildir. İnsan bu; kimi zaman yeniden doğmuşçasına mutludur, kimi zaman yaşamın karanlığına düşmüşçesine karamsar... 

Suyun, döküldüğü kabın biçimini aldığı gibi, üslup da insanın ruh durumuna göre biçim değiştirir. Örneğin resim yaparken parmakları fırça tutamayan Renoir’ın kadınlarıyla, atak ruhlu Picasso’nunkiler aynı mıdır? 

Bu üslubun da tanımıdır. Üslupta tıkanıklık, tekdüzelik olmaz. İnsanın doğasında olduğu gibi, her konuya göre üslup yaratmaktır yazarlık, ressamlık, bestecilik...

Sanat alanında  kendi üslubunu yaratanlar çok değildir. Bir ülkenin o yetkinliğe gelen sanatçılarını düşünün, sayısı 10’u zor bulur...

Borges, bir şeyler yapıp da iz bırakamayanlara karşı acımasızdır: 

“Yaşarken kibrinden geçilmeyen insanoğlu, ölünce sinekleri toplamaktan başka bir işe yaramıyor.” (Sonsuzluğun Tarihi, Can, 2021, s. 81).

KİŞİLİK YOKSUNLUĞU 

Yalaka ağzı geliştir. Neden hoşlanıyorsa onu yap. Övgülere boğ. O da yetmez, onun taparcasına sevdiği adamların adını anarak “Bu çağın ‘O’su sensin!” de, yalaka ağzı işe yaramışsa onu daha da sulandır, “Şimdiye değin gelen o adı büyükler kim oluyor, en büyük sensin!” 

Sözün gücünü yitirdiği yerde, onun yerini düşlemler alır. Araya salya sümük ağlama girer. Söz gücünü yitirir, devreye rol girer. Çocukken artist olmak istemiyor muydun, o günleri anımsayıp kafanda kurgular yarat, kurgunun başoyuncusu ol! 

Bu koşullarda her şey “kendi olamayan”ların elinde kalıyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk Aydınlanması 3 Mayıs 2024
Kent Enstitüleri 26 Nisan 2024
Benlik arayışları 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları