Bakar-Körler Toplumu…

09 Mart 2015 Pazartesi

“…içinde yaşadığımız dünyanın du-rumunu göremeyenin o dünya üzerine yazacak hemen hiçbir şeyi yoktur…”
Nobel ödüllü yazar ve düşünür Elias Canetti’ye (1905-1994) ait olan bu söz, yazarın 1942-1947 yılları arasındaki notlarını topladığı “İnsanın Taşrası” (“Die Provinz des Menschen”) başlıklı eserinden alınma. Yıllar önce dilimize çevirdiğim bu kitabın Sel Yayıncılık tarafından yapılan yeni basımında göz gezdirirken ansızın karşıma çıktı.
İçinde yaşadığımız dünyanın durumunu görmek. İçinde yaşadığımız ülkenin durumunu görmek. Daha doğrusu, görebilmek.
Bakmak, gözün gerçekleştirdiği ve görmek eyleminden dikkatle ayrı tutmamız gereken mekanik bir eylem; görme eyleminin başlatıcısı, ama kesinlikle bütünü değil. Zihinselliğe, bakmadan bilince uzanan köprü. Eski Yunancada ‘görmek’ fiilinin aynı zaman-da bakılan şey üzerinde egemenlik kurmak, onu ele geçirmek anlamına gelmesi bir rastlantı değil. Yalnızca bakmakla yetindiğimize gördüm demek, belki de insanoğlunun bilmeye uzanan yolda karşılaşabileceği en büyük yanılgı. Çünkü bakmak için gözün yeterli oluşuna karşılık görmek, bütünüyle bilmekten bağımlı.

‘Bilmediğin şeyi göremezsin!’
“Bilmediğin şeyi göremezsin!” diyen ressam, boşa konuşmamış. Dolmakalemin ne olduğunu bilmeyen, masadaki dolmakalemi dolmakalem olarak göremez. Özgürlüğün, demokrasinin, insanlığın, faşizmin, diktatörlüğün ne olduğunu bilmeyen, bütün bunların varlığını ve yokluğunu da bilemez, bu bağlamda bir bilinç geliştiremez. Bunların karşısında yalnızca bir bakar-kör konumundadır.
Bugünkü noktaya varmamızın temel nedeni, sakın 1938’den bu yana artan bir hızla bakar-körlerden oluşma bir topluma dönüşmemizde yatmasın? İsyankâr bir tavırla kitleler için sıkça dile getirdiğimiz: “Nasıl olur da göremezler?” sorusu, gerçekte sakın bakma ile görme’yi birbirine karıştırmanın bir yansıması olmasın?

Asıl büyük komplo…
Komplo, nicedir ağzımızdan düşürmediğimiz bir sözcük. Ama karşılaştığımız ve pençelerine düştüğümüz asıl büyük komplo, asıl “Ergenekon Projesi”, sakın görebilme’nin olası bütün yollarını tıkayarak, eleştirel düşünebilme yetisini kazandırabilecek bütün kaynakları kurutarak, büyük çoğunluğu düşünen bireylerden değil fakat bakar-körlerden oluşacak bir toplum yaratmak olmasın? Çünkü en inanılmaz yalanlar karşısında bile yeterince tepki gösteremeyen, bağrına bir hançer gibi saplanan sarayları bile “devletin itibarının göstergesi” sayabilen kitleler, ancak bakar-körlerden oluşma toplumlardır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları