Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Evet, Tarık Akan da Türkiye’dir…
De Gaulle döneminin unutulmaz olaylarındandır.
Paris, alanları dolduranların gösterileriyle çalkalanmaktadır. Zamanın -ki, şimdi adı, tarihin karanlık sayfalarında çoktan silinip gitmiştir!- içişleri bakanı meydanlara çıkanlar arasında bulunan Sartre’ın da gözaltına alınmasını isteyince, Cumhurbaşkanı De Gaulle tarafından engellenir. “Ama Sayın başkanım, o da meydanlarda Fransa aleyhine konuşuyor!” diye itiraz edince de Gaulle’den şu kısacık yanıtı alır: “Ama Sartre da Fransa’dır!”
Gerçi ülkemiz böyle başkanlar görmedi. 12 Eylül döneminde Tarık Akan, Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden ülkesine dönünce tutuklandı ve uzun süren bir yargılama sürecinin ardından 2.5 ay hücre hapsi cezasına çaptırıldı. Ve zamanın hiçbir iktidar sahibi, bu yüzden: “Ama Tarık Akan da Türkiye’dir!” diye bir itirazda bulunmadı. Ancak bu durum, “Tarık Akan da Türkiye’dir!” gerçeğini hiçbir zaman bulandırmadı.
Bir ‘omurgalı’ aydın: Tarık Akan…
Şimdi, yani Tarık Akan aramızdan ayrıldıktan sonra yapılması gereken en önemli iş ise onun hangi Türkiye’yi temsil etmiş olduğunu ve hep de edeceğini çok doğru biçimde, hiçbir çarpıtma ve yozlaştırma girişiminin bulandıramayacağı bir netlikle gözler önüne sermektir. Çünkü ancak bu işin üstesinden gelinebildiği takdirde ve o ölçüde, Tarık Akan’ın bıraktığı en önemli mirasın, başka deyişle ‘gerçek sanatçı duruşu’nun gelecek kuşaklara üzerine hiç gölge düşürülmeksizin aktarılması bir misyon niteliğini kazanabilecektir.
Tarık Akan, hep 1923-1946 arasındaki Türkiye’nin, başka deyişle Mustafa Kemal Atatürk’ün Sevr paçavrasını kendi zamanındaki yedi düvelin suratına çarparak kurduğu, sınırları Misak-ı Milli ile belirlenmiş, laiklik ve aydınlanma temelinde yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin yoluna hız kesmeden devam ettiği bir Türkiye’nin simgesi ve savaşçısı oldu. O Türkiye, yolunu Köy Enstitüleri meşalesinin aydınlattığı bir Türkiye’ydi. Buna karşılık 1946’da açılan ve bugüne kadar ne yazık ki kapanamamış -ama bir gün kapanacağından hiç kuşku duyulmaması gereken!- bir ayracın içersinde kalan, gittikçe koyulaşan bir cehalet karabasanının kıskacına sıkışmış bir Türkiye, Tarık Akan’ın kendini özdeşleştirebileceği değil, ancak değişmesi için savaşım vereceği bir Türkiye olabilirdi.
Politik sanatın yolundan şaşmayan bir devrimci…
Ve Tarık Akan, “Nehir”, “Maden”, “Sürü”, “Yol” ve “Kanal” filmleriyle çizdiği politik sanat yoluyla olduğu kadar, başta Soma faciası ve Gezi Direnişi olmak üzere, duruşunu açıkça sergilediği bütün toplumsal olaylarda da mesajlarını açıkça vermeyi sürdürdü.
Yazımı bir soru ile noktalamak istiyorum. Tarık Akan’ın neredeyse bir ömür boyu süren Taş Mektep sevdası ve serüveni -bu sevda ve serüven, dünya tarihinde bugüne kadar hiçbir devrimin cehalet temelinde yükselemediğine gönülden inanmış bir sanatçının Köy Enstitüleri’nin ışığını dünden günümüze taşıma eyleminden başka ne olabilir ki?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun konuşma
- Özgür Özel'den 'atama' çıkışı
- Özgür Özel kutlama programında
- CHP'li vekilden Soma için flaş çağrı...
- Mine Esen'den anlamlı konuşma...
- Serra Menekay yazdı, Aysim Dolgun Ildız besteledi
- İşte Cumhuriyet'in tarihi
- Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri eylem yaptı
- Cumhuriyet 100 yaşında! İyi ki Cumhuriyet var
- Şişli'de Hıdırellez coşkuyla kutlandı
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü oyuncu cinsiyet değiştiren oğlunu paylaştı
- 'Asıl hedef CHP’li belediyeler!'
- ‘Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısıyım’
- İşte 'kamuda tasarruf' paketinin ayrıntıları
- Canlı yayın çıkışında cinayeti itiraf etti!
- Cem Küçük’e ikinci operasyon!
- Adeta zihin okuyan kişiler hangi burçlardan çıkıyor?
- Çocuğa tecavüz için sıraya girdiler!
- 'Liste hazırlıyordu, darbe komisyonuna götürüyordu'
- Erdoğan Saray'dan taşınıyor mu?