‘Işık, ancak aranırsa bulunur…’

07 Aralık 2015 Pazartesi

Sanırım böyle bir sloganla yola çıkmıştık.
Nâzım Hikmet Akademisi’nin ardından: “Benimle gelir misiniz” soruma olumlu yanıt veren bir avuç öğrencimle birlikte o yaz, 2014 yazında “Ne yapalım, ‘akademi’ olmazsa biz de ’Atölye’ kurarız!” diyerek yola çıktığımızda, bir konuda daha en baştan görüş birliğine varmıştık. Artık hızla düşünce karanlığına kayan bir iklimde ışık, ancak onu aramakta direndiğimiz takdirde yeniden bulunabilirdi. Yoğunlaşan bir aydınlanma düşmanlığı ile savaşımda tek güvenebileceğimiz güç, sürekli bilgilenme ile desteklenecek eleştirel düşünmenin yardımıyla aydınlanma hedefinden asla ödün vermemeye yönelik kararlılığımız olabilirdi.

Hızlı bir kuruluş…
Tasarladığımız girişimi 2014 Eylülü’nde ‘Ahmet Cemal Kültür Atölyesi’ (kısa adıyla ‘ACKA’) adı altında gerçekleştirdik. Başlığımız, aslında amaçlarımızın genel bir özeti gibiydi. Uzunca bir zamandır çeşitli alanlarda “kültür” adı altında kültürsüzlüğün ve sığlığın üretildiği bir ortamda “kültür” kavramının içini yeniden ve bu kez doğru yönelimlerle doldurmayı amaçlamıştık. Öngörülen iki yıllık eğitim süresi boyunca atölye çalışmaları, bugünün okuyan, düşünen ve Sokrates’in “Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir” söylemini ilke edinmek isteyen insanlarının, asıl uğraş alanları ne olursa olsun, en azından “haberdar” olmaları gereken konularda odaklaşacaktı.
Bugün geriye dönüp yaklaşık bir buçuk yıldır bir yandan “Sanat Tarihi”, “Dünya Edebiyatı”, “Başlangıcından Günümüze Eleştirel Düşüncenin Gelişmesi”, “Psikanalitik Edebiyat Okumaları”, “Felsefe”, “Modern Çağın Kültür Tarihi”, “Mitoloji, İdeoloji ve Edebiyat”, “Anlatıbilim”(“Narotoloji”), “Marksizm ve Aydınlanma”, “Bilim Tarihi” vb. gibi başlıklar altında değerli eğitmenlerimizce yönlendirilen çalışmalara, öte yandan da bu ortak çalışmalara katılan atölye üyelerinin tartışmalara katkılarına tanık oldukça, yolumuzun doğruluğuna inancım daha da pekişiyor.

Asıl karanlık, ışığın aranmamasıdır…
Gerçek “Aydınlanma”, ancak birey olması istenenlere bu bağlamda dokunulabildiği, yeterince kararlılıkla seslenilebildiği ve bu yöndeki hiçbir bireysel çabanın küçümsenmediği takdirde gerçekleşebileceğine umut bağlanabilecek bir olgudur. ACKA’nın çok kısa geçmişinde atılan asıl büyük adım, sanırım bu oldu. Özellikle bu yılın başında eklenen yeni bir sınıfla birlikte atölyemiz, hiçbir verinin tartışılmadan bilgiye dönüştürülmediği bir “beyin fırtınası mekânı”na dönüştü. Ve bu mekândan yola çıkarak “Stüdyo A” adıyla oluşturduğumuz yeni birimimiz, bu fırtınanın güçlü düşünsel esintisiyle hayat buldu. “Stüdyo A”, atölyemiz üyelerinden bazı tiyatro çıkışlı arkadaşlar ile dışarıdan davet ettiğimiz ve yine tiyatrodan gelen çok değerli dostlardan oluşma küçük bir çalışma grubu; amaç ise tiyatro alanında kuramsal çalışmalar gerçekleştirmek. “Shakespeare ve Politik Tiyatro” başlıklı ilk üç toplantının düşünsel yoğunluğundan anladığım kadarıyla grubun “küçüklüğü”, yakın bir zaman için planlanan etkinlikleri ile sadece lafta kalmaya mahkûm.
Evet, karanlık bastığında, ışığı aramanın ve şair Octavio Paz’ın deyişiyle “düşlere layık olmanın” zamanı da gelmiş demektir!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları