Ahmet İnsel

Aşırı merkezin siyasette vakum etkisi

13 Haziran 2017 Salı

Fransa’da Eylül 2016’da sağın cumhurbaşkanı adayı önseçimiyle başlayan uzun seçim yarışının artık sonuna geliniyor. Dokuz aydır her aşamada hiç beklenmedik gelişmelerle devam eden bu uzun ve biraz bıktırıcı yarışta, Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından yapılan milletvekili seçimlerinin birinci turu, Fransa’da geleneksel siyasal yapının çöküşüne nihai darbeyi vurdu. Macron’un partileşme yolundaki Yürüyen Cumhuriyet hareketinin desteklediği adaylar, birinci turda 577 seçim bölgesinin 449’unda birinci geldi. 525 seçim bölgesinde aday göstermişlerdi.
Sağ ve solun aşırı merkez tarafından yutulmasının son perdesi gelecek hafta oynanacak. Birinci turda oyların yüzde 31’ini alan Yürüyen Cumhuriyet hareketinin, ikinci turda 400, hatta 440 milletvekili kazanması öngörülüyor. Hareketin adayları ikinci turda ya sağ seçmenin (sola karşı), ya sol seçmenin (sağa karşı) ya da her iki seçmen grubunun (aşırı sağa karşı) desteğini alıp, her durumda kazanacaklar.
Nihai sonucu biraz belirsiz kalan yegâne etmen, kayıtlı seçmenlerin yüzde 51.2’sinin ilk turda sandığa gitmemiş olması. Fransa’da milletvekili seçimleri tarihinin en düşük katılım oranı bu. Cumhurbaşkanını bir ay önce seçen seçmenlerin önemli bir kısmı, artık yeni başkanı destekleyen bir meclis çoğunluğunu kerhen veya gönülden kabul edip, milletvekili seçiminde oy verme gereği duymadı. Bu ise seçimin birinci turuna siyasal meşruiyet eksiği gölgesi düşürdü. Macron’u destekleyen milletvekilleri, seçimin birinci turunda kayıtlı seçmenlerin yüzde 15’inin oyunu almış bir siyasal hareketin temsilcisi olarak mecliste yer alacaklar... Diğer partilerin temsil oranı doğal olarak bundan da kötü. İkinci turda seçmenlerin daha fazla sandığa gitmesi bekleniyor. Katılımın artması bazı sürpriz sonuçlar yaratabilir ama şimdiden belli olan meclis dengesine etkisi marjinal kalmaya mahkûm.
Siyasetin yenilenmesi” temasını işleyen Macroncu hareket, işe siyasetçilerin yenilenmesiyle başladı. Hareketin adaylarının yüzde 52’si, cumhurbaşkanı Macron gibi, daha önce seçimle kazanılan herhangi bir görevde bulunmamış kişilerden oluşuyor. Ama biraz kurcalayınca tablo biraz değişiyor. Birçok defa seçime girip kaybetmişlerle, yıllarca bakanlık danışmanlığı yapanları ayıklayınca, siyasal yaşamın doğrudan içinde bulunmamış aday oranı üçte bire iniyor.
Diğer taraftan “sivil toplumun siyasete sahip çıkması” olarak kendini tanıtan Macron hareketinin, sivil toplumdan anladığı esas olarak yöneticiler, serbest meslek sahipleri, yüksek diplomalı meslekler. Adaylarının hemen hepsi bu kategoride. Yüzde 15’i danışmanlık şirketi sahibi! Hareketin aday profili ile siyaseti bir “start-up” projesi olarak görmesi arasında yakın bir ilişki var. Şirket kurucusu ve yöneticisi zihniyetinin öncelikleri siyasal programa da yansıyor. Örneğin meclisin önündeki ilk işlerden biri, hükümete, iş kanununa “esneklik” getirecek değişikliklerin, mecliste görüşülmeden, kararname ile yürürlüğe girmesine izin verilmesi olacak. İlginç biçimde “sivil toplumun siyasete girmesi”, çalışma yaşamını derinden etkileyecek değişikliklerin mecliste tartışılmadan yürürlüğe girmesi anlamına geliyor!
Bir UFO gibi Fransa siyaset sahnesine inen ve geleneksel siyasal kurumların nasıl koflaştığını iyi tespit eden Macron ve destekçilerinin benimsediği “pozitif söylem ve devrim niteliğinde yenilenme” stratejisi iki yıl içinde somutlaşacak. Bunun büyük bir balon olması mümkün. Ama esas ürkütücü olan, bu durumda start-up toplumunun dışında kalacak olanların oranı ve hıncının, şimdikinden daha büyük bir elit-karşıtı sağ popülist dalgayı besleyecek olması.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları