Ahmet İnsel

Her şüpheli cezaevini tadacaktır!

07 Nisan 2016 Perşembe

Tayyip Erdoğan, suçlu olduğuna hükmettiği kişinin, yargılanması bitmeden, suçluluğu ispat edilmeden, hemen cezalandırılmasını istiyor. Suç işlediğinden şüphelenilen herkesin, örneğin başkanlık ettiği hükümette yakınları aracılığıyla rüşvet, irtikap, kara para aklama ve benzeri suçlarla itham edilenleri değil, kendinin suçlu olarak işaret ettiklerini anında demir parmaklıklar arkasında görmek istiyor.
Yeni anayasa için önerdiği güçler uyumundan anladığı bu olsa gerek. “Milli irade”nin kendinde tecelli ettiği ilan edilen “lider”in, millet adına başsavcılık ve hâkimlik de yapması. Türkiye’deki cezaevi verileri, aynı fiili başkanlık rejimi gibi, anayasa değiştirmeden bu yolda ilerlediğimizi gösteriyor. Yürütme ve yasamanın yanında, yargının bütünüyle ellerinde olduğunu artık iktidar partisi mensupları çekinmeden ilan edebiliyor. İktidar çevrelerinin aykırı, muhalif veya kendisi için tehdit olarak gördüğü her şüpheliye cezaevini tattırmak için yanıp tutuştuğu bir ülkede yaşıyoruz.
Institute Of Criminal Policy Reserach (Kriminal Politikalar Araştırma Enstitüsü) Birleşik Krallık’ta faaliyet gösteren ve 216 ülke ve bölgenin cezaevlerindeki durumu çok yakından izleyen ünlü bir araştırma merkezidir. Bu enstitünün derlediği verilere göre, Türkiye’de cezaevlerindeki insan sayısı, nüfus artışından iki buçuk kat daha hızlı büyüyor. 2002’de cezaevlerimizde 59.400 kişi vardı. 2015 sonunda bu sayı 179.600’e çıkmış. 2002’de Türkiye’de yaşayan her 100 bin kişinin 85’i tutuklu veya hükümlü olarak hapiste iken, bu oran 2015’te 228! Cezaevindeki nüfus, 2009’dan itibaren artan bir hızla büyümüş. Yalnız 2015’te cezaevi nüfusu yirmi bin artmış.
“Tutuklu yargılansınlar” Cumhurbaşkanlığı emrinin önümüzdeki dönemde ne sonuç vereceğini kestirmek açısından, şimdiki duruma bakalım. Daha hiç hüküm giymemiş tutuklu oranı, yüzde 15. Hüküm giymiş ama cezası kesinleşmemişlerle birlikte, cezaevlerinde tutuklu oranı yüzde 40 civarında. Anlaşılan bu göreli yüksek oran da “milli irade”yi tatmin etmiyor. Daha fazla tutuklama istiyor.
Bundan takriben on yıl önce, Türkiye’de cezaevindeki nüfus oranı Avrupa ortalamalarına yakındı. Bu konuda açık ara şampiyonluğu elden bırakmayan ABD’den çok uzaktı veriler. Şimdi Türkiye cezaevindeki insan oranı açısından üst-orta seviyeye gelmiş durumda. Kişi başına gelirde orta gelir grubunda ilerlemek yerine, geriye düşmeye başlarken cezaevindeki nüfus konusunda üst-orta gruba yükselmek arasında bir ilişki var mıdır? Üzerinde düşünülmeye değer bir konu.
2015’te Fransa’da cezaevindeki insan oranı yüz binde 114, Yunanistan’da 90 olmuş. Yunanistan’daki mahpusların yarısı yabancı! Almanya’da bu oran 76 ve son on yılda düzenli düşmüş. 2000 başında dünyada cezaevindeki insan oranı konusunda şampiyon olan Rusya’da mahpus sayısı son on beş yılda baş döndürücü biçimde azalmış. 2000’de bu oran 729 iken, 2016 başında 442’ye inmiş. Otokrasi sadece hapsederek hükmetmiyor. Buna karşılık ABD’de neredeyse aynı hızda artmış. 1980’de oran 220 iken, yani Türkiye’nin bugünkü durumuna benzerken, 2015 sonunda 698’e çıkmış. ABD hapishanelerinde 2 milyon 200 bin kişi yatıyor. Ama bunların yalnız yüzde yirmisi tutuklu. Amerikan yargısı Tayyip Erdoğan’ın tavsiyesini dinlemeye kalksa, Türkiye’deki tutuklu yargılama oranlarına ulaşmaya heveslense, takriben yarım milyon zanlıyı daha içeri davet etmeleri gerekecek...
Belki Cumhurbaşkanı bu tutuklu yargılama meselesine Türkiye’nin çıkarları için en kalbi duygularıyla yaklaşıyordur. Örneğin yavaşlayan iktisadi büyümeyi cezaevi inşaatına hız vererek canlandırmak istiyordur. Halen faaliyetteki 355 cezaevinin kapasitesi 165.000 kişi. Cezaevindeki nüfus bundan 15 bin fazla ve hızla artmaya devam ediyor. Bu durumda cezaevlerinde kapasitenin üç yüz bine çıkması neden bir çılgın proje olmasın? Ayrıca bu yolla “vatan hainleri”nin de ülke ekonomisine katkı yapması sağlanır, bir taşla iki kuş vurulmuş olmaz mı?
Kuşkusuz, cezaevi kapılarına “Her şüpheli cezaevini tadacaktır” yazıldığı bir Yeni Türkiye ancak huzur, güven ve istikrarı sağlayabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları