Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sosyal-demokrasi ve liberal-milli küreselleşme
20. yüzyılın son yıllarında, neredeyse bütün Avrupa ülkelerini sosyalist/sosyaldemokrat hükümetler yönetiyordu. İsveç’ten Portekiz’e, Birleşik Krallık’tan Yunanistan’a, Avrupa siyasal haritasında pembe renk hâkimdi. Bu tablo, yirmi yıl sonra büyük ölçüde değişti. Avrupa sosyal-demokrasilerinin seçmen tabanı iki zıt çekim noktasının etkisiyle büyük ölçüde eridi.
Bu seçmen erozyonu, geleneksel sağ partilere çok yaramadı. Bundan en çok aşırı milliyetçi ve kimlikçi sağ partiler yararlandı. Fransa’da seçmenlerin dörtte birinden fazlasının oy vermeye yatkın olduğunu belirttiği Milli Cephe’nin tabanında eskiden sosyal-demokrat, komünist ve başka sol partilere oy vermiş olanlar önemli bir oran oluşturuyor. Aynı şey, Almanya’da, Hollanda’da, Avusturya’da ve birçok Kuzey Avrupa ülkesinde geçerli.
Sosyal-demokratların kaybettiği seçmenlerin bir başka kısmı yüzünü aşırı sağın tam zıddına, yeni radikal sol partilere son yedi- sekiz yılda dönüyor. Yunanistan’da SYRİ- ZA seçmenlerinin ezici çoğunluğu PASOK’un eski seçmenleri. İspanya’da PODEMOS, Belçika’da son yıllarda hızla yükselen Belçika Emek Partisi (PTB/PVDA), Portekiz’de Sol Blok, Hollanda’da 2000’lerin ikinci yarısında büyük bir yükseliş yakalayan Sosyalist Parti, Almanya’da Sol Parti (Die Linke) ve daha birkaç benzer örnek için de bu tespit geçerli.
İngiltere’de İşçi Partisi’nin başına Jeremy Corbin’in seçilmesi, Fransa’da da cumhurbaşkanlığı önseçiminde Sosyalist Parti içinde sol kanadın adayı Benoit Hamon’un birinci gelmesi, bu kez sosyal-demokrat parti içinde ortaya çıkan benzer bir sola dönüş eğiliminin tezahürleri. Avrupa sosyal-demokrasilerinin geçirdiği varoluş bunalımının en önemli nedeni, tarihsel işlevi olan toplumsal pazarlıklarda emekçiler lehine kazanımlar elde etme kapasitesini büyük ölçüde kaybetmiş olması. Sosyaldemokrat partiler, hemen her yerde, iktidara gelirken dile getirdikleri piyasa güçlerine gem vurma vaatlerini iktidardayken yerine getirememenin bedelini ödüyorlar. Özellikle, iktisadi- sosyal koşulların eşitliğine doğru ilerleme ve sosyal güvenlik sistemini koruma vaatleri verip iktidara gelince, neoliberal hegemonyaya teslim olmaları, vaatlerinin tam tersi yönde sonuçları olan “yapısal reformları” hayata geçirmeleri, geleneksel emekçi kesimleri sosyal demokrat partilerden uzaklaştırdı.
Diğer yandan, küreselleşme ile ilgili liberal yanılgıyı sosyal-demokrat partiler de paylaştılar. Bu yanılgı, küreselleşmenin ulus-devlet işlevlerini ve buna olan toplumsal talepleri zayıflatacağı ve yerel kimliklerin cılızlaşarak, evrensel bir üst kimliğin marjinal motiflerine dönüşeceği inancıydı. Halbuki Fransız siyaset bilimci Jean-François Bayart, Fransa’da yeni yayımlanan kitabında, liberal küresel entegrasyon ve milli devletin güçlenmesinin birlikte gerçekleştiğine dikkatimizi çekiyor. Liberal küreselleşme ve kimlikçi-milli içe kapanış aynı dinamiğin tezahürleri. İkisi birleşerek, şu anda hâkim olan milliyetçi-liberal hegemonyayı oluşturuyorlar. Bayart, bu ikili içinde, liberal olanın zenginlere, milli olanın yoksullara hitap ettiğini belirtiyor.
Sosyal demokrasi liberal küreselleşme sarhoşluğu içinde birçok yerde yeniden iktidara gelirken kapitalizm eleştirisini modası geçmiş fikirler olarak rafa kaldırdı ve halkın sosyal koruma taleplerini “herkesin kazanacağı küresel pazar”a büyük ölçüde havale etti. Halbuki sosyal-demokrasi sosyal devleti ulus-devlet bünyesi içinde kurabilmişti. Ulus-devletin piyasa toplumu elitlerinin denetimine geçmesine sosyal-demokrat partiler direnemediler. Hatta bir kısmı bunun öncülüğünü yaptı. Toplumsal dönüşüm mücadelesini ise esas olarak cinsel kimlik, azınlıklar ve kadın hakları gibi kültürel alanlara yönelttiler. Bu alanlarda yadsınmayacak kazanımlar elde edilmesini sağladılar. Ama bu yeni siyasal gündem hiyerarşisi, gelecek endişesi taşıyan halk kesimlerini de kimlik korunması talepleri içinden seslerini duyurmaya sevk etti. Ne var ki bu taleplerin doğal ifade kanalları sağ ve aşırı sağda yer alıyordu. Şimdi Avrupa sosyalist/sosyal-demokrat partileri, belki Almanya gibi birkaç istisna dışında, küreselleşmenin liberal-milli ikili baskısını dikkate almamanın ya da bunu küçümsemenin bedelini ağır biçimde ödüyorlar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Aşı karşıtlarına kötü haber!
- İstenilen gramda yapılıyor, gün geçtikçe rağbet artıyor
- Kimi sigara basıyor kimi kolonya döküyor
- Özel'den '1 Mayıs' açıklaması
- Tuncer Bakırhan'dan Saraçhane'de '1 Mayıs' mesajı
- Taksim'de 1 Mayıs ablukası
- Ekrem İmamoğlu'ndan 1 Mayıs mesajı...
- Bir süredir kendinizi kötü mü hissediyorsunuz? Depresyon
- Türkiye'deki sağlık sistemi ne durumda? Mersin Tabip Oda
- Çorlu tren faciası davasında 6 yıl sonra karar çıktı!
En Çok Okunan Haberler
- Memur ve memur emeklileri ne kadar zam alacak?
- Sudan Cumhurbaşkanı'nın oğlu hayatını kaybetti!
- Erdoğan'dan 'Özgür Özel' açıklaması
- AKP'li Türkeş'ten 'Kavala' çıkışı
- Özel tarihi görüşme sonrası ilk kez konuştu
- Kiralarda tavan zam oranı belli oldu
- En soğuk kalpli 4 burç: Bu burçlar adeta buz gibi
- 'Beklenen olmadı, AK Parti geç kalıyor'
- 'Tek amaç Erdoğan'ın yeniden adaylığı değil...'
- Fabrikada 'grup seks skandalı' iddiası