Ahmet İnsel

Theresa May’in ters tepen hesabı

10 Haziran 2017 Cumartesi

Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan oldu deyiminin İngilizce karşılığı var mıdır, bilmiyorum. Muhafazakâr Parti lideri Theresa May’in 8 Haziran erken seçimlerinde başına geleni en iyi anlatan deyim bu. Başbakan May, 18 Nisan’da, aniden, 2020’de yapılacak genel seçimlerin Haziran 2017’de yapılmasını parlamentoya önerirken, kamuoyu yoklamalarında partisinin İşçi Parti’sinin yirmi puan önünde gözükmesine güveniyordu. 2015 seçimlerinde partisinin elde ettiği beş milletvekillik meclis çoğunluğuna 60-70 milletvekili ilave edeceğinden emindi. 19 Haziran’da AB ile başlayacak üyelikten çıkış müzakerelerine eli çok daha güçlü girecekti.
İşçi Partisi’nin yeni lideri Corbyn’e karşı İngiliz basınının ezici çoğunluğunun yürüttüğü kötüleme kampanyasının yanında, partinin 172 milletvekilinin Corbyn’e güvenmediklerini belirten bir bildiri imzalamış olmalarına da güveniyordu Theresa May. İşçi Partisi eşrafı Corbyn’in “raf ömrü çoktan tükenmiş” olduğunu iddia ettikleri “küflenmiş solcu” programının partiyi elli yıldan beri yaşamadığı bir hezimete sürükleyeceğinden emin gözüküyorlardı.
Seçimlere bir ay kala her şey hızla değişmeye başladı. Corbyn’in parti örgütüne onaylattığı yeni seçim programı bir dizi konuda kamu hizmetlerinin yeniden kamulaştırılmasını, kemer sıkma politikasına son verilmesini ve AB ile “yumuşak” bir boşanma görüşmesi yürütülmesini öneriyordu. Buna karşılık Theresa May ise her konuda katı politikalarından taviz vermeyeceğini açıklayıp, AB ile başlayacak bilek güreşinde demir yumruklu bir başbakana ülkenin ihtiyacı olduğunu ve bu vasıflara sahip yegâne kişinin kendisi olduğunu tekrarlayarak, seçim kampanyasını yürüttü. Corbyn’le televizyonda tartışmayı reddetmesi, klişeleşmiş formülleri sürekli tekrarlaması, zaten pek olmayan popülaritesini hızla eritti. Ayrıca üst üste gelen üç terör saldırısı sonrasında, altı yıl boyunca yürüttüğü içişleri bakanlığında azaltılan polis, kapatılan komiserlik sayılarının gündeme gelmesi, May’e nihai darbeyi vurdu. Üstelik Brexit kampanyasında AB üyeliğine devam tezini savunurken, başbakan olunca birdenbire en katı boşanma formülünü savunmaya başlaması da, ayrılmaya evet oyu vermiş ama şimdi bundan pişman olan seçmenlerin anlayamadığı bir tavırdı.
Seçimlere bir hafta kala iki parti arasında farkın hızla azaldığı görülüyordu ama Muhafazakârların Avam Kamarası’nda çoğunluğu kaybedeceklerine gene de ihtimal verilmiyordu. Boşuna yapılmış bir seçim olacaktı en kötü ihtimalle. Ama seçim sonuçları açıklandığında, iki parti arasında oy farkı neredeyse kalmamıştı. Muhafazakârlar oyların yüzde 42.5’ini alırken, İşçi Partisi oyunu yüzde 40’a yükseltti. May’in kendine aşırı güven içinde aldığı karar yüzünden Muhafazakârlar beklenmedik biçimde koalisyon hükümeti kurmaya mahkûm oldular. On milletvekili kazanan Kuzey İrlanda Protestan partisi DUP koalisyona hazır olduğunu ilan etti. May de bu muhafazakârmilliyetçi parti ile hükümet kuracağını açıkladı. Ne var ki AB karşısında pazarlık gücünden çok şey kaybetmişti ve Muhafazakâr Parti içinde liderliği artık tartışmalıydı.
Seçimin diğer kaybedeni İskoç Ulusal Partisi (SNP) oldu. 2015’te elde ettiği büyük başarıyı koruyamayıp 19 milletvekilliğini büyük kısmını Muhafazakârlara kaptırdı. Bu da ikinci bir bağımsızlık referandumunun sonucunun gene hayır olabileceğini gösteriyor.
Seçimin esas galibi Corbyn’in başarısı ise topluma dayanışma ve daha iyimser bir gelecek vaat eden kampanyasına ve gençlerin sandığa gitmesine bağlanıyor. Daha düne kadar Corbyn’i yerden yere vuran sosyal-liberal İşçi Partisi milletvekilleri ise şimdi onu övüyorlar. Seçimin bir diğer kaybedeni, Blair çizgisine dönülmesini ısrarla savunan konformist sosyal-liberaller değil mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları