‘Avukat Tutma Hâkim Tut’ Üzerine Notlar!

14 Şubat 2014 Cuma

Siyasete bulaşmışlar için “kendinden söz etmek” bir tür “zorunluluk”.
Hiç kimse mükemmel değil.
Bendenizin de uzunca sayılacak bir dönem (1995-2011) siyaset ve yazı yazmayı birlikte sürdürdüğü malum.
AKP iktidara geldiği günlerde 2003 yılı başında bir yazıda bu lafı etmiştim.
Amiral gemisi”, kendisi böylesi sözler etmeyi riskli bulduğundan mı nedir, o yazımı ve cümlemi adımı vererek manşetine taşımıştı. (9 Eylül 2003 Hürriyet)
Ama yazdığım gazetenin adıyla değil, “milletvekili ve eski bakan” sıfatıyla.
O dönem, zamanın ruhunun gerektirdiği bir tür mesleki gereklilikti bu herhalde.
O gerçekle ilgili Oktay Ekşi “başyazı” yazmıştı.
Ertuğrul Özkök de, “İçimizde en cesur Ahmet Tan çıktı” diyerek bendenize cesaret (belki de cüret) madalyası takar gibi yapmıştı.
“Avukat tutma hâkim tut!” sözünü vatandaş birbirine fısıldıyordu.
O dönem rüşvet iddiaları alıp yürümüştü. Savcı ve yargıçların suçüstü yakalandığı olaylar olmuştu.
Son yıllarda çok şükür bu tür olaylara tanık olmuyoruz.
Çünkü bütün yargıçları ve savcıları sırayla ya iktidar ya da cemaat tutmuş görünüyor. NOKTA.

Yanlıştaki doğru
Eski Yunan’da “doğru”nun tersi “yanlış” değil, “unutmak”mış!
Tarihin tekerrür edip durması herhalde bundan.
“Yanlış”lar “unutulunca” yinelenip durması kaçınılmaz.
Unutmak olmasa, çok muhtemel ki, yanlışlar da olmayacak!..
İnsanlık, doğrunun zıddının unutmak olduğunu unutmakla, belki de tarihinin ve talihinin en büyük yanlışını yaptı ve yapmakta!

Bekâret
Bekâret “el değmemişlik” demek.
“Bekâretin azı çoğu olmaz!” denilmesi bundan.
Elin, avucun değmesi ile parmak ucunun dokunması hiç fark etmiyor.
Adalet de bekâret gibi...
Azıcığı olmuyor.
Fazlası da söz konusu değil.
Adalet biriktiremiyoruz.
Adaletin de bekâretin de fazlası göz çıkarmıyor.
Ama bir anlam da taşımıyor.
Bekâretin simgesi yok.
Ama adaletin simgesi hep terazidir
Kıldan ince, kılıçtan keskincedir.
Hak ve hukuk tartar.
“Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür yargıçlar” dışında bu teraziye hiçbir şey değemez, hatta gölgesi bile düşemez.
Düşerse adalet ayağa düşmüş olur.
Devletin temeline de su kaçmış olur.
“Adalet mülkün temelidir” sözünü bu iktidar “Adalet gayrimenkulün temelidir” diye anladı.
Ortaya dökülen kaçak göçek villalar bunun kanıtı.

Tabela adaleti
Adalet ve Kalkınma Partisi “adaleti” tabelaya yazmış olmanın rahatlığı ile hakkı hukuku bir yana itti.
Okyanus öteleriyle gizli ittifaka gitti.
Kendi hukuku ile birlikte kendi hırlısını, hırsızını, uğursuzunu yaratmaya yöneldi.
11 yıl sonra baktı ki denge bozulmuş ipin ucu kaçmış..
Bu kez paralel yapı diye bastı velveleyi:
“İmdaaat paralel yapııı!”
Sen yan çizseydin..
O paralellik kurulabilir miydi?
Çıkış noktanız da ortak...
Amacınız da...
Paralelliği güle oynaya kurdunuz.
Önce serbest piyasa diye kamu kuruluşlarını, arazilerini pazarladınız.
Reform diye laik eğitimi törpülediniz..
Ama en büyük numarayı “darbe” velvelesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kolunu kanadını kırarak yaptınız.
Sıra yargıya geldi.
Dolarların kasalardan taşıp ayakkabı kutularına dolduğu ortaya çıkınca..
Ortaklığı bozmaya karar verdiniz.
Sizin deyişinizle..
“Olay budur!”
Ve özü de
Bir Meksika atasözünde gizlidir:
“Yumurta çalan, fırsat bulunca pırlanta da çalar!”
Meksikalılar kötü niyetli bir millet değil.
Pırlantada KDV oranını “0”a indirip Bilal’in bir dönem pırlanta işine bulaştığını falan ima etmiş olamazlar.
İmam hatip okulu için..
Faili meçhul dolar toplayanlar, “yandaş medya” için havuz da oluşturur.
Başına damadını oturtur...
Köşe yazarı da yapar...
Yetmez, oğluna vakıf da kurdurur.
Çünkü tas düşmüş mezhep karışmıştır.
Başbakan’ın haftalar sonra halka verdiği güvenceye bakır mısınız?
“(Ayakkabı kutusundaki) O paralar, bankaya ait değildir!”

Paralel havuz
Keşke bankaya ait olsaydı.
Hep yapıldığı gibi “görev zararı” der kapatılırdı.
Faili meçhul cinayetler gibi, faili meçhul paralara da alışacağız.
Başbakan, “bankaya ait değil” diyor.
Herhalde “havuz”a ait.
Paralel yapıdan yakınıyor.
Ama “Merkez Bankası”na paralel “havuz” yaratanın kendisi olduğu ortaya çıkıyor.

Tutuk adalet
Evet, vatandaşın birbirine adliye koridorlarında fısıldadığı
“Avukat tutma hâkim tut!” öğüdünü bu iktidar üstüne alındı.
Gizli ortağı ile birlikte, üst üste yasalarda ve anayasada değişiklik yaparak ve daha da elim, vahimi halkı da bu işe bulaştırarak “hâkim ve savcı” tutmak kesmedi, sonunda topyekûn HSYK’yi tutmaya yöneldikleri ortaya çıktı.
TBMM Başkanı Cemil Çiçek bile bu yılın başında (4 Ocak) “Bağımsız yargı ölmüştür!” diye demeç verdi.
Şakası yok, ötesi de yok.
Ötesi belki kurulduğunda Yüce Divan.
Artık hiç kimsenin ve hiçbir gücün bu ülkede “hâkim ve savcı tutmaya” ne parasının ne de gücünün yeteceğini bu halka göstermek zamanıdır.
Devletin temelini sağlamlaştırmak için 3 aşamalı bir hamle gerekiyor.
Bu hamleler için bir yıl içinde üç büyük şans halkın ayağına geliyor.
Önce yerel, sonra Cumhurbaşkanlığı, en son da genel seçimler var.
Sırasıyla ve hepsinde Tayyip Bey’e ve AKP’ye bu millet haddini bildirmezse..
Cumhuriyetin 100. yılını AKP iktidarı, tutulmuş yargıç ve savcılarla, tutuklu aydınlar, gazeteciler ve askerlerle kutlayacaktır.
Geri kalan ahali de 17. devletin hayalini kuracaktır.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Gerçeğin demine Hu 28 Nisan 2024
Erdoğannâme... 14 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları