‘Eyvah! Yine düşeceğiz’

19 Şubat 2023 Pazar

Sevgili,

Mine Kırıkkanat’ın romanı “Bir Gün Gece”yi bilirsin, çıktığında epeyce gürültü koparmıştı. Yapıt şimdi, Kırmızı Kedi’den yeni baskısı piyasaya sürülürken Türk Pen tarafından ayın kitabı seçilmiş. Sevindim. Çünkü İstanbul’un birbiri ardından iki büyük depremle yerle bir olduğu öyküyü keyifle, hele hele, “Hangman”ın hırsız müteahhidin, keserle ezdiği kafasını, kubura soktuğu bölümü nara atarak okudum.

İstanbul’un büyük deprem ile yerle bir olmasının ardından, Türkiye’nin süper güçler tarafından kaynaklarına el konulması, bağımsızlığının yok olma raddesine gelmesi ve yeni bir kurtuluş savaşının ilk kıvılcımlarının belirmesini anlatan kitap yabancı dillere çevrilerek dış ülkelerde de basıldı. Türkiye’nin ekonomik gücünün büyük bölümünü barındıran Marmara Bölgesi’nde meydana gelecek büyük bir depremle yıkılması halinde ülkenin bağımsızlığının bile tehdit altına gireceği (aynı görüşü paylaşan yerli ve yabancı bilim adamları da var) savını ileri süren öykü ucu açık bitiyor, yazar okuyucusuna sonunda şöyle sesleniyor:

“Sevgili okurlar bu kitabı siz bitireceksiniz.”

***

Gerçekten. Aynı büyüklükteki deprem karşısında iki değişik ülkedeki yıkım birbirinden çok değişik boyutta olabildiğine göre, her ülkenin uğrayacağı deprem afetinin kitabını söz konusu ülkelerin halkları yazıyor demektir. Özellikle 1999 depreminden sonra bilincine varılan bu husus sıkça dile getiriliyor. Deprem bölgesinde olan ve depreme dayanıklı bina nasıl yapılır artık bilen Türkiye’de binaların büyük sarsılmalarda tuz buz olması doğrusu Türk halkının bu konuda yaptıklarının pek de övgüye değer olmadığını gösteriyor.

 Doğrusu deprem ve depreme dayanıklı yapı konusunda çok duyarlı olmayan Türk halkının 1999 depremiyle bilinçlenmesi bekleniyordu. 

Ama öyle olmadı. 1999 depremi de gerekli uyanışı sağlamadı, depreme dayanıklı bina konusunda ileri adım atılamadı. Bu alanda, yapıların depreme dayanıklılığı artırılacak yerde, çürüklüğün normal sayılmasını ve kâğıt gibi bina yapılmasına icazet verilmesini öngören imar afları birbirlerini izlediler.

Düşünebiliyor musun, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2023 depreminde yıkılacak illerin hepsinde halka, “imar aflarıyla bu konunun da çözüldüğü” müjdesini veriyordu.

Askerin deprem alanına intikalinin 1999 depremine göre daha geç olması da gerilemenin her alanda yaşandığını gösteriyordu.

Oysa bu konularda neler yapılması gerektiği sıklıkla dile getirilmişti. Örneğin, “Bir Gün Gece”nin 102. sayfasına göz atalım: “Galeyana gelenler daha hâlâ denetlenemiyorlardı. Çünkü göz alabildiğine uzanan viran kentte çadır kent kurulacak dolayısıyla depremzedeleri hep birlikte bir arada tutabilecek alanlar çok az, hemen hemen hiç yoktu...”

Ortak toplanma ve çadır kent için boş alanlar konusunun öneminin vurgulandığı bu satırların yayımlanmasından bu yana kentte, bu işlevi görebilecek alanlar imara açılırken deprem bölgelerindeki nüfusa 5 milyon kişi daha ekleniyordu.

***

Toplum depreme nasıl hazırlanmak gerektiğinden çok, sorunu kader çerçevesinde ele alıyor; böyle olunca da birçok dilde yayımlanan kitap en az özgün dili olan Türkçede meramını anlatabilmiş oluyordu.

Kitabın en az orijinal dili Türkçede anlaşılabilmiş olması da bana gerçekten de depremin kader olduğunu düşündürttü. Durum böyle olunca da Türk okurun kitaba nasıl bir son yazmakta olduğunu kestirmek kolaylaşıyor.

Okur, kitaba kendine göre bir son yazarken fıkradaki gibi yolda muz kabuğu gören Temel gibi “Eyvah yine düşeceğiz” diye bitirirken depremin kader, hem de etnik kökenli bir kader olduğunu da kanıtlamış olmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları