‘Kim Diyor?’ ‘Ne Diyor?’

26 Nisan 2014 Cumartesi

Siyaset sahnesinde bir şey söylendiğinde genelde ne söylendiğinden çok, kim tarafından söylendiğine bakılıyor.
Oysa dile getirilen bir düşüncenin kim tarafından, hangi amaçla söylendiği kadar, söylenenin içeriği de önemlidir.
Tabii ki, siyaset sahnesinde söylem ile eylemin birbirlerine uygunluğunun üzerinde durulmalıdır ve tabii ki, söylenen bir sözün ne amaçla söylendiği de araştırılmalıdır.
Ama bir doğruyu, bir yanlış kişi söyledi diye, hemen ona karşı çıkmak da doğru olmasa gerek.
İki gün arayla bu olgunun iki çarpıcı örneğiyle karşılaştık.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarıyla ilgili olarak, orada ölenlerin, acı çekenlerin evlatlarına, torunlarına taziyelerini sunması ve yaşananların iki yönünü de vurgulayarak bunun ortak acımız olduğunu söylemesi üzerine üç tavır mümkündü. Birincisi, bunu kimin söylediğine bakarak hükme varmak, ikincisi söylenenin içeriğine bakarak o içeriğe katılıp katılmadığımızı saptamak, üçüncüsü ise, konuşmanın içeriğine bakmakla birlikte söyleyenin eylemi ile söylemi arasında bir tutarsızlık var ise, onu da vurgulamak.
Dün, Erdoğan’ın ortak acı tanımlamasına katıldığımı, yaşananların soykırım olmadığını ama büyük bir trajedi olduğunu ve her iki taraftan da kurbanlar verildiği görüşünü doğru bulduğumu belirtmiştim.

***

Burada şöyle bir soruyla karşı karşıya kalıyoruz:
- Bir doğru bir yanlış kişi tarafından dile getirilirse, onun doğruluğu ortadan kalkar mı?
Sorunun yanıtı açıktır:
- Tabii ki kalkmaz.
- Peki yanlış bir adam, bir kere doğru söyleyince yanlışlığı ortadan kalkar mı?
Onun da yanıtı aynı:
- Tabii ki kalkmaz.
Nitekim Osmanlı döneminin ortak acısını yaşadığını söyleyen Tayyip Erdoğan’ın bu sözleriyle ortaya koyduğu doğru tavır, Hrant Dink cinayetinin ardındaki sorumlular hakkında kovuşturma izni vermemesi yanlışını ortadan kaldırmıyor ve içtenliğini de kuşkulu kılıyor.
Ama böyle olmasaydı da, Erdoğan’ın açıklamalarının Ermeni diyasporası ve Erivan’ı etkileyerek, daha sağduyulu bir yola sokması beklenemezdi. Nitekim öyle olmadı da.
Ama onlar tavırlarını değiştirmediler diye, doğru tavrın doğruluğu ortadan kalkmıyor.
Ermeni ile empati kurarken Aleviyi ötekileştiren Tayyip Bey’in samimiyeti kuşku konusu olur tabii ki.
Orada da çelişkiyi vurgulamak ve birini ötekileştirirken, öbürünü benimsemenin içtenliğini inandırıcı kılmadığını belirtmek tabii ki gereklidir. Ama herhalde yapılacak çıkış şu değildir:
- Aleviyi ötekileştirirken Ermeniyi de neden ötekileştirmiyorsun?
Doğru çıkış “inandırıcı olmak istiyorsan Alevileri ötekileştirmeyi de bırak! İnsanları bölüp birbirine düşürmeye son ver” olmalıdır.

***

Tabii siyaset sahnesinde, biri bir doğruyu dile getirdiği zaman, daha önceki bütün yanlışları silinmiyor ve dinleyenin şu soruyu sormasını haksız kılmıyor:
- Acaba bunu neden söyledi?
Tayyip Bey de, 1915 olayları konusundaki çıkışını içinde bulunduğu imaj erozyonunu bir ölçüde gidermek için yapmış olabilir.
Bu söylemin özünün doğruluğunu ortadan kaldırmaz.
Tıpkı Haşim Kılıç’ın, Tayyip Bey’i hop oturtup hop kaldıran, hukuk ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili sözleri gibi.
Haşim Kılıç bu sözleri kimilerinin iddia ettiği gibi, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için söylemiş olsa bile içeriklerinin doğruluğu veya yanlışlığı değişiyor mu?
Sözlerin ardında bir siyasi niyet de olsa, sözler nesnel olarak doğruysa doğrudur.
Ardındaki siyasi niyet, söylenenleri değil, söyleyeni yanlış kılar.
Eğer, Haşim Kılıç’ın bu sözleri karşısında, geçmişteki söylem ve eylemleri de düşünülerek, böyle bir kuşkuya kapılanlar var ise, söylenenlerin içeriğinin değil, Sayın Kılıç’ın varsa Cumhurbaşkanlığı adaylığını tartışmaya açmaları gerekir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları