Kiraz Zamanı

04 Mayıs 2014 Pazar

Sevgili, Önce, tüylü , beyaz sütlü çekirdekli çağla bademi gelirdi, baharın habercisi olarak. Onu, herkesin daha çok sevdiği erik izlerdi. Çocukluğumun ilk anılarının oluştuğu Bademaltı Sokağı 14 numaradaki evin bahçesinde, kâh uçak, kâh cangılın derinlerinde Tarzan’ın mekânı, kâh kale olan bir erik ağacı vardı. Ama erikleri yenmez tatsız tutsuz şeylerdi, biraz ötesindeki maltaeriği ağacının meyveleri gibi.
Onun için çocukluğumun erikleri hiçbir
zaman doğrudan ağaçtan gelmedi, hepsi manavdan alındı.
“Sonradan gelir bezmi ekabir” misali kiraz ile çilek arkadan gelirlerdi. Önce hangisi manavda boy gösterirdi bilemiyorum, ama çilekler şimdiki kadar iri değil, küçük daha pembe renkte, daha nahif, daha hoş rayihalı olurlardı. Bizim zamanımızda Kadıköy’de adları Arnavutköy çileğiydi, Osmanlı çileği de denirdi.
Bugün alıştığımız, o zaman Bursa çileği dediğimiz çilekler, daha sonra çıkar, daha uzun ömürlü olurlar, ama lezzet olarak, ister Arnavutköy de, ister Osmanlı, o “gerçek” çileklerin yanından bile geçemezlerdi. Eğer, günümüzde, Osmanlı çileğinin benzerlerini tatmak istiyorsan Balıkpazarı’nda Balıkçı Reşat’ın karşısındaki manava 15 Haziran civarında uğra, Karadeniz Ereğlisi’nden gelenleri alabilirsin.

***

İlk kirazları Ortaköy’deki bugün üniversite olan, o zamanki ilkokulumun rıhtımına yanaşan sandallardan demir parmaklıklar arasından aldığımız küçücük kese kâğıtlarına konan birkaç yüz gramlık ürünler olarak tadardık ki, onlarda kiraz tadını bulmak için, damağımızın henüz taze ve yoksul olan belleğini zorlamamız gerekirdi.
Çağla bademi, erik, çilek, kiraz bahar müjdecileriydiler.
Baharın bizatihi kendisi mucizelerin en büyüğü olsa da benim için en büyük mucize özgürlük ve deniz mevsimi yazdı.
Çağla bademi, erik, çilek, kiraz... Bunların tartışmasız kralı kirazdı. Anneannem ilk kirazı tattığında, bir kahkaha atar, “Eski ağıza yeni taam” derdi.
Mevsimin ilk ürününün, cömert birinin elinden tadılması halinde o yıl bol yeneceğine inanıldığından, çok dikkatli olunurdu. Kendisini hayal meyal hatırladığım, nekesliğiyle bilinen, Fehmi Bey’in evinde ikram edilen kirazları sırf o yıl çok yemek kısmet olsun diye, geri çevirdiğimi iyi hatırlıyorum. Sonradan bu davranışım aile arasında çok anlatıldı ve çok gülündü.

***

Uzun süre kalmazlardı kirazlar bahçelerde ve tezgâhlarda. Kısa sürerdi kiraz zamanı, tıpkı Fransızların o ünlü “Le temps Des Cerises” “Kiraz Zamanı” türküsünde olduğu gibi.
Jean Baptiste Clement 1866 yılında yazdığı “Kiraz Zamanı” şiiriyle, öylesine meşhur oldu ki, mezar taşına bile “Jean Baptiste Clement Kiraz Zamanı Şairi” yazıldı.
İlk bakışta güzel ilkbaharın şen şakrak başlayan, sonra aşk acısını terennüm eder görünen şiiri, 1871’de Antoine Renaud tarafından besteleniyor ve kısa sürede Fransız popüler şarkıları içinde ön sıralarda yer almakla kalmıyor, Paris komününün simgesi haline de geliyor ve de devrimci şarkıların en unutulmazlarından biri oluyordu.
“Kiraz Zamanı”nın sonradan, 1871’in kiraz zamanında yaşanan Paris Komünü’nün kanlı haftasının da simgesi olmasının iki nedene dayandığı söylenir, birincisi şarkıda yere düşen kırmızı kiraz tanelerinin komüncülerin kan damlalarını çağırıştırması, ikincisi de, bizzat kendisi de “Komünar” olan J.B. Clement’in barikatlarda can veren sevdiği bir hemşireye bu şiiri yazıldıktan beş yıl sonra ithaf etmesi.
Her neyse Sevgili, bir fırsat bulursan, Fransız şansonlarının en güzellerinden “Kiraz Zamanı”Yves Montand’dan dinle!
Evet kiraz zamanı kısadır, ama güzeldir, hayat gibi.
Çok şükür bir kiraz zamanı daha yaşıyoruz! Daha kaç “kiraz zamanı”mız kaldı dersin?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları