Ne şaşırıyorsunuz ki!...

21 Kasım 2023 Salı

Cumhurbaşkanının son olarak başkanlık seçiminde yüzde 50+1 kuralının değişmesini istemesi üzerine yaşadığımız son kriz yeni bir boyuta ulaşmıştır. Durumun ciddiyetini görenler AKP’nin bu ciddiyetle bağdaşmayan laubaliliğiyle krizin daha nerelere kadar varacağının kestirilemediği bir ortama girdiğimizi ve nasıl çıkacağımızın görülemediğini belirtiyorlar. Gerçekten içinde bulunduğumuz tehlikenin en ciddi yanı durumun ciddiyetiyle bağdaşmayan bu tutumdur. Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde, AKP’nin teşebbüsüyle yeni bir anayasa veya yasa değişikliği gündeme gelecektir.

Önerildiği zaman bir ucube olduğu belirtilen AKP’nin teklifinin bu sonucu vereceği belliydi. Gerçekten de hiç kimsenin ciddiye alıyor görünmediği yeni düzenin çıkmaza girmesi kaçınılmazdı. Türkiye’nin düzeni yama tutmuyor. Birbirlerini izleyen anayasa ve yasa değişiklikleri yeterli olmuyor. Bunları görünce insan elinde olmayarak aslında başka bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyor. Türkiye kişiye özgü yasalar çıkararak soruna çözüm bulmaya çalışırken her adımda yeni bir çıkmaz üretiyor. Anayasal denetim konusunda da durum budur. Daha AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu kararı verildiğinde konunun, ciddiyetine yaraşır bir biçimde ele alınmadığı ortaya çıkmıştı.

***

Bir ülkede bir siyasi partinin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olmak gibi ciddi bir suçlamayla karşılaşması ve bu eylemin sabit görülmesi halinde buna yaptırım olarak bu siyasi partiye yapılan para yardımının kısılması o ülkede anayasal denetimin ciddiye alınmadığının kanıtıdır.

Türkiye’de olmuş olan da budur. Eğer bir ülkede bir siyasi partinin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğu sabit olmuşsa ve buna karşılık yalnız bu partiye yapılan para yardımının kısılması yolu tutuluyorsa orada anayasal denetimin ciddiye alınmadığı ve bu alanda her türlü garabetin yaşanabileceği kesindir. Türkiye’de Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri oybirliğiyle AKP’nin laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı olduğuna karar vermiştir. Ama bu kadar vahim bir duruma karşılık yalnızca yapılan Hazine yardımının kısılması yolu tutuluyorsa o ülkede anayasal denetim şakadan öteye geçmiyor demektir.

AYM böyle bir kararı almakla kendi kararlarının ciddiye alınmamasına yol açan ortamı kendi yaratmıştır.

Bir anayasa mahkemesinin, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu kabul ettiği bir parti hakkında Hazine yardımının kısılması kararını vermesi “Siz benim bu kararımı ciddiye almayın. Benim anayasal denetimime de kulak asmayın” demesi anlamına gelir.

Zaten Türkiye anayasal denetimin anlamını kavramakta güçlük çeken bir ülkedir. Devletin bütün icraatının yasa denetiminde olmasının hangi gereksinimlerin sonucu olduğunu kamuoyuna ve iktidar sahiplerine anlatmakta güçlük çekilmektedir.

Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde milli irade kavramı yanlış değerlendirilmektedir.

***

Sandıktan, hangi koşullar altında hangi ihlallerle elde edilmiş olursa olsun galip çıkan taraf, “Ben milli iradeyim her istediğimi yaparım” düşüncesine sahip olur. Oysa İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya’da yaşananlar, demokrasilerin milli iradenin her şeye kadir olduğu rejimler olmayıp, milli iradenin de kişinin temel hak ve hürriyetleri konusunda bazı yetkilere sahip olamadığı rejimler olduğunu ve bu hususun mutlaka güvence altına alınması gerektiğini kanıtlamıştır.

Çağımızda demokrasilerin ciddiyeti anayasal denetimin ciddiyetiyle orantılıdır. Ve ne yazık ki bu konu ülkemizde ciddiye alınmamaktadır.

Ama bunda şaşıracak bir yön de yoktur. Nitekim Türkiye’de AYM’nin ciddiye alınmamasına neden olan kararlar bizzat AYM’den sadır olmaktadır.

Öyle ya!... Antilaik faaliyetlerin odağı olduğuna karar verdiği bir siyasi partiye Hazine yardımının kısılması yaptırımını getiren Anayasa Mahkemesi kendi kararını ciddiye almadığını bu kararıyla bizzat kendisi cümle âleme ilan etmiş olmuyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları