Nişanyan'a Özgürlük

24 Mayıs 2013 Cuma

Bugün burada Canan Arın’ın özgürlüğünü konuşacaktık. Ama Canan Hanım’ın suçlandığı TCK 216’dan hapis cezasına çarptırılan Sevan Nişanyan’a değinmek zorunda kaldık.
Aslında konu aynı çünkü ister Canan Arın ister Sevan Nişanyan, kim olursa olsun düşünceyi savunmak demokrasiyi savunmak demektir.
Bu insanları savunmanın onlarla kişisel ilişkilerle, sempatiler antipatilerle, ileri sürdükleri görüşleri paylaşıp paylaşmamakla ilgisi yoktur.
Doğrusu Sevan Nişanyan’dan hazzetmem. Bunun da onu üzeceğini sanmam.
Sevan Nişanyan’dan hazzetmememin nedeni; tartıştığı, davranışlarından hoşlanmadığı kişilere, mecazi olarak lafla değil, fiilen b.k atmasından kaynaklanmıyor. Nihayet o karı koca arasında özel yaşamı ilgilendiren bir husus.
Antipatim bana çok ters gelse de içinde zaman zaman beliren zekâ pırıltıları dolayısıyla gülümseyerek okuduğum görüşlerini kışkırtıcı bir biçimde dile getirmesinden de kaynaklanmıyor.
Tam tersine, toplumu silkeleyen, sarsan görüşlerin ileri sürülmesi, bana ters de gelse tabii ki cevap hakkım baki kalmak üzere, hoşuma gider.

\n

***

\n

Sevan Bey’e antipatim, kendisinin Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”nin değişmesi gerektiği yolundaki bir yazısını, yobazlara verip veriştiren Neyzen Tevfik’ten alıntılar yaparak e-posta yoluyla yanıtlayan o tarihte 22 yaşında olan Erdinç Kalafat hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunarak TCK 125’ten mahkûmiyetine yol açmış olmasındandır.
“Fikir beyan eden kişi, eleştiride bulunan yazar, tabuları sarsan görüş sahibi, cebir şiddet içermemek kaydıyla kendisine yöneltilen eleştirilere, karşı hoşgörülü olmalıdır” der, bu konumda kişiler ile köşesinde oturan yurttaşın eleştirilmesindeki hakaret ölçütünün değişik olması gerektiğini düşünürüm. Nitekim demokratik ülkelerde politikacılarla ilgili olarak bu yönde içtihatlar da gelişmiştir.
Sevan Nişanyan’ın, 22 yaşındaki Bulancak Noter Kâtibi
Erdinç Kalafat’ın kendisinden özür dilemiş olmasına, özelllikle eleştilerinin dinsel taasubu hedef aldığını, kendisine yönelik olmasının imkânsızlığını belirtmesine karşın, davasında ısrarcı olmasını yadırgamam şaşılacak bir husus değildir sanırım.
Kendisinden ısrarla özür dileyen genç hakkındaki şikâyetinden vazgeçmeyen Sevan Bey acaba kendisi hakkındaki karara muttali olduğunda onu hatırlamış mıdır?
Nişyanyan’ın yazısı ile Kalafat’ın e-posta iletisinin içeriklerini değinmiyorum. Çünkü kimilerine birinci daha incitici gelebilir.

\n

***

\n

Ama ne olursa olsun, bugün Nişanyan’ı savunma günüdür. Çünkü Nişanyan’ın düşünce özgürlüğünü savunmak, demokrasiyi savunmak, bir anlamda da Erdinç Kalafat’ı savunmak demektir.
TCK 216/3’te öngörülen dini değerlerin alenen aşağılanması suçu, demokrasi açısından çok kritik bir tartışma konusudur.
Kuşkusuz
“demokrasi ve özgürlük” diyerek inananların kutsalının küçümsenmesine izin verilmesinin istenmesi pek doğru değil.
Ancak inancın alanının belirlenmesi aynı zamanda kutsalın sınırlarının çizilmesi, her zaman kolay olmamakta, belirsizliklere yol açmaktadır. Eleştirinin önüne sınırları belirsiz yasaklar koymak ise demokrasiyle bağdaşmaz.
Aynı ikilemi yaşamış olan demokratik toplumlar, çözümü olayı, ifade özgürlüğünden yana tavır alarak çözme yolunu seçmişlerdir.
İnancın alanını belirtmek son derecede güçtür. Örneğin toplumların kimi fanatik dönemlerde diktatörlere bile inançla bağlandıkları görülmüştür.
Örnek mi istiyorsunuz Nazi Almanyası’nın kutsalıydı
Hitler.
Diyeceğim o ki bu muğlak alanda, çok dikkatli olmak zorundayız. Buna dikkat etmezsek herkes herkesi kutsalıma saldırdı diye suçlayabilir.
Kimin kutsalı nerede başlar nerede biter bunu demokrasiyi zedelemeden belirlemek o kadar güç ki.
Sevan Nişanyan’ın davasında Yargıtay’ın bütün bunları dikkate alacağını umalım.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları