Tutukluluk Çıkmazı

17 Aralık 2013 Salı

Anayasa Mahkemesi’nin, terör suçlarında tutukluluk sürelerinin sınırını 10 yıl olarak kabul eden hükmü demokratik hukuk devletinde kabul edilemeyecek kadar uzun bulması üzerine, AKP iktidarının bu süreyi 7.5 yıla indirecek yeni bir düzenleme içine girdiği, Emine Kaplan’ın önceki günkü Cumhuriyet’te yayımlanan haberinde bildiriliyordu.
Sonda söylenecek olanı baştan belirtelim: Yedi buçuk yıllık tutukluluk süresi de demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan, günümüz evrensel ölçütlerine ve vicdana sığmayan bir uygulamadır.
Bunun 1-2 yıl gibi makul sürelere çekilmesi gerekmektedir.
Uzun sürelerin haklı bir gerekçesi olamaz. Davaların uzun sürelere yayılması ve adalet aygıtının yavaş yürümesinin ceremesini sanıklar tutuklu olarak çekmemelidirler.
Bu arada yine pazar günü Hürriyet’te çıkan bir haber, Türkiye’de uygulamanın nasıl işlediğini ve şu anda nerede olduğumuzu gayet güzel bir şekilde gözler önüne sermekteydi. Manşetten “Şimdi hâkim düşünsün” diye verilen haberde başlığın hemen altında şöyle deniyordu:
“Anayasa Mahkemesi özgürlükler yolunda örnek olacak bir karar daha verdi: Hâkim tutuklama kararlarında somut gerekçe yazacak.”

***

İşin ilginç yönü, tutuklama veya tutukluluk halinin devamına karar veren hâkimlerin kararlarının ayrıntılı gerekçelerini de yazmaları, zaten uyulması gereken yasal bir zorunluluk.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda müteaddit kararı bulunmakta. Ne var ki bizde ağır cezalık davalarda tutuklama, otomatiğe bağlanmış bir önlem olarak, ince eleyip sık dokumadan başvurulan bir yol haline gelmiş bulunmakta, tutuklama kurumu da artık önlem olmaktan çıkıp yargısız infaza dönüşmektedir.
Yargıçlarımız da çoğu zaman tutuklama kararlarını otomatiğe bağlanmış, kalıplarla geçiştirmekte, gerçekten gerekçelendirmek zahmetine bile katlanmamaktadırlar.
Herkesin gözü önünde cereyan etmiş olan Ergenekon, Balyoz, Odatv ve KCK davaları gibi davalar, bu konudaki büyük aksaklıkların, suiistimallerin kanıtlarıdır.
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Feridun Yenisey ile Prof. Ayşe Nuhoğlu’nun “Türkiye’de Tutuklama Uygulamaları ve Tutuklamada Savunmanın Rolü” adlı son derecede ilginç bir araştırmaları var.
Kartal, Çağlayan ve Bakırköy adliyelerinde 800 dosya üzerinde yapılan araştırmada ortaya çıkan bazı hususları, uygulamanın Türkiye’deki gerçek yüzünü göstermek üzere aşağıya alıyorum.

***

- Araştırmada incelenen ve sonuçlanan dosyaların yalnızca yüzde 3’ünde savcıların gerekçe göstererek tutuklama talebinde bulundukları, herhangi bir gerekçe göstermeden yapılan tutuklama taleplerinin yüzde 97 oranında olduğu saptanmıştır.
- Hâkimler büyük oranda (yüzde 97) tutuklama taleplerini kabul etmektedirler.
- Tutuklama talebinin reddedildiği hallerde savcıların sadece yüzde 44’ü itiraz etmekte, yüzde 56’sı ise kararın üstüne gitmemektedir.
- Savunma avukatlarının ise 30’u tutuklama kararına itiraz etmiyor ya da yeterli savunmayı gerçekleştirmiyorlar.
- Tutuklama kararlarının yüzde 95’i henüz ilk soruşturma aşamasında veriliyor. Mahkeme sırasında verilmiş tutuklama kararı yüzde 5. - Tutuklama kararları incelendiğinde, dosyaların yalnızca yüzde 9’unda hâkimler tarafından kuvvetli suç olgusu gösterildiği müşahede ediliyor.
- Tutuklama kararı verilirken, savunma makamının (müdafi) oturumda bulunması zorunluluğuna rağmen kararların yüzde 11’inde bu zorunluluğa uyulmuyor.
- Türkiye’de ortalama tutukluluk süresi 314 gündür.
Prof. Dr. Feridun Yenisey’in de belirttiği gibi tutukluluk kararının denetimi konusunda anayasal eksiklikler var.
Bu eksiklikler yüzünden, normal olarak ortalama 314 gün olan sürelerin, özelikle kimi siyasal davalarda nasıl uzadığını görüyoruz.
Eğer iktidar samimi ise tutukluluk kurumunu yeniden düzenleyecek girişime önayak olabilir.
Haydi beyler! Yakınmayı bırakıp kolları sıvayın!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları