Altan Öymen

Ali Sirmen’i uğurlarken...

20 Mart 2024 Çarşamba

Bu yazımın konusu, dünkü cenaze töreni... Değerli gazeteci-yazarımız Ali Sirmen’i toprağa verdik. Kadim dostum Ali Sirmen’i saygı ve sevgiyle anmayı, o törenle ilgili izlenimlerimi anlatarak masa başında da sürdürmek istiyorum.

Tören dün sabah saat 11.30’da Cumhuriyet gazetesinin Şişli’deki merkez binasının bahçesinde başladı. Ben oraya amcamın oğlu Onur Öymen’le birlikte gittim. Onur Öymen, Ali Sirmen’in ilkokul sıralarından başlayıp, ortaokul ve lise yıllarında devam eden sınıf arkadaşı... İkisinin de annelerinin mesleği öğretmenlik... Cumhuriyetin ilk döneminde yetişen tüm öğretmenler gibi tüm çocukların çağdaş bir eğitim görme olanağını bulmasını istiyorlar. Mümkünse dil öğrenmelerini... Yüksek eğitimlerini başarıyla tamamlayıp, meslek sahibi olmalarını.

Hep birlikte, etraflarına danışıp o imkânı da sağlamaya çalışıyorlar. Onları Galatasaray Lisesi’nin ilk bölümüne vermeyi hedefliyorlar. Ve bunu başarıyorlar. Galatasaray, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında olduğu gibi Cumhuriyetin ilk yıllarında da o çağdaş ve başarılı öğrenim imkânını sağlamaya en müsait eğitim kurumlarından biri. Çocuklar oraya giriyorlar. Ve toplam 12 yıllık bir öğrenim döneminden sonra da üniversite öğrenimine başlıyorlar.

Onur siyasal bilgiler okuyup diplomat adayı, Ali Sirmen hukuk fakültesine girip hukukçu oluyor. Ama bir süre Fransa’da kaldıktan sonra gazeteciliği seçiyor.

Benim onu tanımam gazeteciliği sırasındadır. 1960’lı yıllarda aynı gazetelerde çalışmaya başladık. O, Akşam’da, Cumhuriyet’te, Milliyet’te köşe yazıyordu. Ama zaman zaman, ihtiyaca göre de iç politika veya politika olaylarını izliyordu. Dış ve iç politika bir yana, spordan magazine, yemek konularından, tıp sorunlarına kadar çeşitli konularla da ilgileniyor, toplantılara katılıyor, yazılar yazıyordu.

Bazen, hepsini birden de yapıyordu. Onun o zaman gazetedeki durumunu izlerken, onu her işin üstesinden gelen bir “joker” gibi görüyordum.

Sonradan yollarımız, Milliyet gazetesinde, Cumhuriyet gazetesinde, bazen birlikte çalıştığımız, bazen dünyadaki diğer olayları izlediğimiz ülkelerde habercilik rekabeti içinde bulunduğumuz zamanlar oldu. Ama tabii, o rekabet durumlarında da aramız hiç bozulmadı. Tam tersine, yakın dostluğumuz hep devam etti. Hele bir gün gelip de birlikte hapiste kalmamız sırasında daha da pekişti.

Dün Cumhuriyet’te başlayan törende bütün bunlar ve benzeri durumlar gözlerimin önünden geçiyor. Hele, o olayları hatırlatan kişilerle karşılaşınca durum benim için daha da duygusallaşıyor.

Mesela “hapis”ten söz ettim. Benim hapiste kalışlarım, hepsi bir arada, üç ayı geçmez. Ali’ninki üç yılı da geçti. Dört yıl civarına ulaştı. Şimdi ise 7-8 yıl hapiste tutulanlar var. Hem de kesinleşmemiş hatta iptal edilmiş kararlara rağmen durumları hâlâ değişmemiş insanlar var. Onların yanında da 3-4 yıl hapis cezalarının önemi azalıyor.

Ali Sirmen’i Cumhuriyet gazetesi önündeki törende anarken, yüzlerce insanın arasında izlerken, insanın aklından bunlar da geçiyor. Ama bir bakıyorsunuz, o yüzlerce insanın arasında törene gelmiş olan bazı dostları görüyorsunuz ki size, 1970’li yıllardan bu yana kadar karşılaştığımız olaylar dizisini hatırlatıyor. Şu görülüyor: Daha sonraki yıllarda ülkemizde her türlü muhalefete karşı uygulanan baskılar, daha da şiddetlenmiş, daha da gaddarlaşmış ve onların sorumluları, sonraki yıllarda ne cezalandırılmış, ne de haklarındaki soruşturmaların sonuçlandırılmasına yeteri kadar çalışılmış.

Ali Sirmen’in yakın dostlarından biri rahmetli Uğur Mumcu’ydu. Cumhuriyet binasının bahçesindeki törenin konuşmasını Cumhuriyet Vakfı Başkanı yazar ve politika insanı Alev Coşkun yaptı. Konuşmayı izleyen yüzlerce kişi arasında, rahmetli Uğur Mumcu’nun eşi, TBMM’nin önceki başkan vekillerinden Güldal Mumcu da vardı. Cumhuriyet’in Genel Yayın Müdürü Mine Esen, İstanbul Barosu’nun önceki başkanı Turgut Kazan, gazeteciler arasında Şükran Soner, Oktay Ekşi, Nilgün Cerrahoğlu, Zeynep Oral, Işık Kansu, Ataol Behramoğlu, Mustafa Balbay, Mine Kırıkkanat, Barış Terkoğlu, Zülal Kalkandelen ve Hüseyin Yıldız vardı. Birçok eski dostu ise gördümse de konuşamadım. Zincirlikuyu Camisi’ndeki cenaze törenine katılanlar arasında, önceki Genelkurmay başkanlarından Orgeneral İlker Başbuğ, emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, gazeteci dostlarımdan Hulusi Turgut ve Yalçın Bayer’i de görebildim.

Bunlar, Ali Sirmen’in cenaze töreninde gördüklerimin ve düşündüklerimin bir kısmının özeti. Özetin özeti de şu: Ali Sirmen değerli eşi Mine Sirmen ile birlikte her zaman hatırlanacak. Yazılarının değeri, zaman içinde daha da iyi anlaşılacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçimler ve anketler 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları