Altan Öymen

Kendilerini suçlamasınlar...

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Türkiyemiz, önümüzdeki ilkbahar aylarındaki yerel seçimde, ya bu durumdan kurtulma sürecine girecek ya da giremeyecek.

Giremezse, bugünkü “gidiş”imiz sürecek... Yani, demokratik hak ve özgürlüklerimizin sistematik olarak yok edilmesi devam edecek.

Zaten ne kaldı o demokratik hak ve özgürlüklerden elimizde bugüne kadar?

Düşünce ve ifade özgürlüğü mü?... Basın özgürlüğü mü? Basının -veya daha kapsamlı ifadesiyle medyanıngerçeklerle ve olaylarla ilgili bilgileri tüm vatandaşlara iletme özgürlüğü mü? Vatandaşların da medyadan o bilgileri, yorumlarıyla birlikte izleme hakkı ve özgürlüğü mü?...

Kadınlar da dahil, tüm insanların eşit muamele görme ve korkudan uzak yaşama hakkı mı? Bu ve benzeri sorulara ister istemez hep değiniyoruz.

Türkiye, dünyadaki “gerçekten demokratik ülkeler” arasında adı artık anılmayan bir ülke haline gelmiştir. Bu durumdan bir an önce kurtulması için, siyasal açıdan ne yapılması gerekiyorsa ona hepimizin elbirliğiyle katkıda bulunması gerekiyor.

Demokrasiye inanan tüm vatandaşlarımızın önündeki görev budur. Bu görevin yerine getirilmesi olanağı da önümüzdeki yerel seçimler sürecinde vardır. Ve o süreç, artık başlamıştır.

***

Tabii, son cumhurbaşkanı ve milletvekilleri seçimlerinde o umut vardı. O yolda epey mesafe de alındı. “Millet İttifakı” gibi demokratik bir ittifak, tüm zorluklara rağmen kurulabildi. İşletilebildi ve başarı umutlarını artırdı. Ama şu hiç unutulmamalıdır: “Cumhur İttifakı” adı altında örgütlenen iktidar cephesinin, gerek seçim kampanyası boyunca, medyada ve diğer propaganda alanlarında sürdürdüğü baskı uygulamaları, gerekse seçimin seçmen yazımı ve oy kullanımı aşamasında ortaya çıkan ve itiraz konusu olan olaylar vardır. Millet İttifakı’nın son seçimde aldığı sonuçlar, AKP iktidarı dönemindeki belirli seçimlerde ve anayasa için yapılan halkoylamasında örnekleri görülen şartlar altında alınmıştır. Bunlar, bir an için unutulup yok sayılsalar bile, “6’lı masa”nın aldığı sonucu küçümseyip, bir umutsuzluk ve çaresizlik nedeni haline getirmek gerçekçi değildir.

Seçime giren iki ittifakın partilerinin oy toplamları açısından aralarındaki fark, yeni bir seçimde kapatılmayacak kadar büyük değildir.

Tabii, bu böyledir diye, Millet İttifakı partilerinin, 14-28 Mayıs seçimleri öncesindeki çalışmalarındaki eksikliklerini saptayıp, onları gidermenin önlemlerini almayı unutmaları da yanlış olur. O alandaki çalışmalarına herhalde başlamışlardır. Önümüzdeki yerel seçimlere kadarki vakitlerinde o çalışmalarını tamamlamalıdırlar. Fakat o çalışmaların, elbette onları, ülkemizin siyaset tablosundaki gerçekleri hatırlamaktan alıkoymamalıdır.

O gerçeklerin başında da şu vardır: Ülkemizde, en azından şu sırada herhangi bir partinin, Meclis’teki çoğunluğu tek başına elde edecek oy çoğunluğuna sahip olmamasıdır.

Aslında bu durum, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında da öyleydi. Ama o zamanki seçim yasasına konulmuş olan “yüzde 10” seçim barajı sayesinde AKP, oyların yüzde 34’ünü alıp, milletvekillerinin yüzde 65’ini kazanarak iktidara gelmişti. Daha sonra gün geldi o “yüzde 10 barajı”na tüm öteki partilerin de birer birer takılıp, Meclis’te hiçbir milletvekili bulunduramadığı zamanlar oldu. Bu o zamanki anayasanın seçim koşullarından biri saydığı “temsilde adalet” ilkesine tamamen aykırıydı. Ama o baraj usulünü değiştirmeye, tabii başta AKP olmak üzere, o sırada ondan faydalanan bazı partiler yanaşmadı. Ve dediler ki: “Meclis’te fazla partiye gerek yok. İktidar, tek partili olsun. Bir de muhalefet partisi bulunsa yeter.” 

***

O anlayış da AKP’nin oy oranının düşmesi üzerine, MHP ile anlaşıp ittifak kurmasına kadar devam etmiş, bugünkü “ittifaklar sistemi” zorunlu hale gelmiştir.

Bu hatırlatmayı yapmamın nedeni, partilerin ittifak veya koalisyon kurmaları gereğinin ya da belirli konularla sınırlı uzlaşmalar yapma zorunluluğunun sürdüğünü hatırlatmak... En azından bugünkü “sistem”in değişip, yeniden parlamenter sisteme geçmemize kadar.

Ve o zamana kadar, son seçimde ittifak halinde bulunan partilerin, özellikle de 6’lı masada Millet İttifakı’na girip CHP ile birlikte hareket eden partilerin mensupları, o yola girmekten pişman olmak gibi duygulara kapılmamalıdır. Mevcut koşullar içinde aklın ve mantığın gereğini yerine getirmişlerdir. Bundan sonra durumlarını değiştirmeye niyetli olsalar bile 14-28 Mayıs seçimleri öncesindeki tutumları isabetlidir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçimler ve anketler 17 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları