Arif Kızılyalın

Atayanlar ve Atananlar!

14 Kasım 2014 Cuma

Milli Takım, liglerin aynasıdır derler; doğruymuş.
Kalitesiz, sapır sapır dökülen, seyircisini kaybeden, türlü ayak oyunlarının olağan sayıldığı Süper Lig pazarından elbette başarılı bir milli takım beklemiyorduk. Ancak, İzlanda-Çek Cumhuriyeti- Letonya maçlarından 1 puanı zor kurtarıp, Brezilya’dan fark yiyen bir ekibi de hak etmiyor futbol piyasamız.
Demek ki, bir yerlerde fena halde hata yapıyoruz.
Elbette, balık baştan kokar sözünden yola çıkacak olursak, Türk futbolunun bu hale gelmesinin birincil nedeni ülke sporunu yöneten (ya da yönettiğini sanan) kadrolardır.
Ve radikal bir karar alıp, her şeyi sil baştan değiştirmezsek, inanın çok yakın bir süre içinde bugün geldiğimiz noktayı bile arar hale geliriz. Her ne kadar Bektaşi’nin dediği gibi “En kötü şarap sirkeden iyi” kabul edilse de esas sorun ülkemizin artık sirkelik üzüm bile üretememesi.
Ne yazık ki, Türkiye, dünya piyasasına sunabileceği son yıldızlarını 1987-88 doğumlular arasında yakalamıştı. Onlar da Arda Turan ile Caner Erkin...
İşin kötüsü 25 yaş sınırını aşan bu iki isim dışında da şu an “ses getirecek” üçüncü bir yıldız oyuncumuz yok. Hemen hepsi sıradan, görev adamları. Yan sütunda bir araştırma var gözatın: Gelecek vaat eden 50 oyuncu diye. İçlerinde hemen her ülkeden bir ya da birkaç isme rastalayacaksınız, ama dünyanın en pahalı 6. ligi olduğu yalanı ile şişirilen Türkiye’den listeye yarım oyuncu bile girememiş...
Elbette gelinen noktada tüm faturayı teknik direktörlere, Hiddink’lere, Abdulah Avcı’lara, Fatih Terim’lere kesmek çok doğru değil. Öncelikle 2007 yılında, son seçilen federasyon başkanını (Haluk Ulusoy) al aşağı edip önce Erdoğan’ın aile dostu Hasan Doğan’ı, ardından Mahmut Özgener’i, sonrasında M.Ali Aydınlar’ı ve son olarak da Yıldırım Demirören’i TFF Başkanlığı’na atayan AKP iktidarı da bu çöküşün baş sorumlusu. Çünkü icazetle o koltuğa oturanlar, yaraya neşteri vuramıyor. Nasıl mı? Örneğin altyapılarda işler iyi gitmeyip ve değişikliğe ihtiyaç duyuluyorsa bile, eğer o koltukta oturan şahıs, iktidara yakınsa önü tıkanıyor “seçilmiş” TFF yönetiminin. Keza, TFF yönetiminin alacağı kararlar, Başbakan ile yüz yüze ya da telefonda konuşan eski futbolcu-TV’ci-antrenör tayfasına bırakılınca da işler aksıyor. Öyle ki, TFF’nin çalışacağı binanın yerini bile artık bu ülkede eski Başbakan -şimdiki- Cumhurbaşkanı belirleyip, “Şöyle yapalım” diyebiliyor açık açık... Görüldüğü üzere siyaset futbolun tadını kaçırmış durumda.
4-0’a ve öncesindeki 3 maçta alınan 1 puana dönersek; Fatih Terim hoca da eskisi gibi değil ne yazık ki. Yeni Türkiye’nin havasından mıdır, suyundan mıdır alışamadı şimdiki görevine. Mesela eski Terim olsa, Gökhan Töre-Hakan Çalhanoğlu-Ömer Toprak krizine izin vermez, ya prensipler uğruna 3 futbolcuyu da feda eder ya da üçünü birden kazanırdı. Bu bağlamda istatistiksel olarak şu an en başarılı gol/gol pası yüzdesine sahip Leverkusenlı Hakan’ın oynatılmayıp, kendi takımlarında ilk 11’e bile giremeyen isimlere umut bağlamak açıkçası Terim deneyiminde bir teknik adamın yapacağı iş değil. Keza, Brezilya maçı sonrasındaki açıklamaları da “Terim’in tarzı”na uymuyordu. Bir kabullenmişlik, yılgınlık var Fatih hocada.
Ve elbette çuvaldızı kendimize de batıralım. Maç 4-0 bitmiş, TV’de maç anlatan spikerler, yorumcular hâlâ, “Hedefimiz Kazak maçıydı” diyorsa, TFF’ye şirin gözükme adına türlü edebi zorlamalara gidiliyorsa inanın ülke futbolunda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu anlamamız mümkün olmaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Olimpiyata giderken! 14 Mayıs 2024
Önce milli! 3 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları