Hapistekiler

31 Ocak 2024 Çarşamba

Türkiye’nin bugün gelecek olduğu durumu öngörerek 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısında önlem alınmasını istedikleri ve sonrasında üstlerine düşen görevleri yerine getirdikleri için yıllar sonra haklarında açılan davada ağır hapis cezalarına çarptırılan, rütbeleri sökülen yurtsever generallerden dava sırasında ya da cezaevindeyken yaşamlarını yitirenler, sağlık ya da aşırı yaşlılık gibi nedenlerle serbest burakılanlar dışındaki emekli Orgeneral Çetin Doğan ve emekli Tümgeneral Erol Özkasnak halen cezaevindeler.

Rütbe sökme işleminin tıpkı Mustafa Kemal’in rütbesinin sökülmesi gibi işlevsiz olduğundan, rütbelerinin ve itibarlarının er geç iade edileceğinden en ufak bir kuşku duyulamaz.

Hapisteki iki Atatürkçü generalin halen orada tutulmaları ise insanlık suçudur, Atatürk düşmanlığıdır.

Onlar orada kaldıkça Atatürk hapiste demektir.

Osman Kavala’ya yapılan ancak ortaçağlarda yapılabilecek bir zulümdür.

Hukukla açıklanması olanaksız bir kötülüktür.

Hınçtır. İntikamdır. İnsanca duygulardan bütünüyle yoksunluktur.

Kavala orada kaldıkça, hukuk, adalet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bütünüyle insan hakları hapiste demektir.

Gezi Direnişi’ne karşı açılan davada verilen mahkûmiyet kararları, hukukla değil, siyasal iktidarın bu büyük gençlik direnişi karşısında duyduğu ölümcül korkuyla, büyük panikle, gözdağı vermek amacıyla ve yine intikam hissiyle açıklanabilir.

Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater, demir parmaklıklar-tel örgüler ardında, özgürlüklerinden yoksun kaldıkça, Türkiye’de gençliğin umudu, coşkusu, daha güzel bir dünyaya özlemi hapiste demektir.

Ama bu umudun sonsuzca baskı altında tutulacağını sanmak boş bir hayaldir.

Toplumların da bilinçaltı vardır. Gezi asla unutulmadı, unutulmayacak.

Can Atalay’ın hapiste tutulması ayrıca anayasal suçtur.

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Avukat Selçuk Kozağaçlı neden hapiste?

Avukat Behiç Aşçı neden hapiste?

Mazlumları savundukları için, değil mi?

Onlar hapiste oldukları sürece avukatlık mesleği, savunma hakkı hapiste demektir.

Seçkin akademisyen Nuriye Gülmen neden hapiste?

Haksız hukuksuz bir kararnameyle işlerinden atılan yüzlerce, belki binlerce kişinin hakkını savunma uğruna canını ortaya attığı için.

Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Selçuk Mızraklı, Hüda Kaya, Alp Altınöz, daha onlarca, belki yüzlerece kişi, daha ne kadar süre ortaçağ zindanlarında tutulacaklar?

Bütün bu insanlar, ülkemizin çeşitli yörelerinde ve özellikle Güneydoğu’da pek çok gazeteci, düşünen insan hapiste olduğu sürece, Türkiye’de demokrasi, insan hakları; düşünme, düşündüğünü dile getirme ve örgütlenme özgürlüğü hapiste demektir.

Dışarıda olanlar bütün bunlardan ne kadar haberli?

Bütün bunların kaygısını ne ölçüde duymaktalar?

Hepimizin ortak devleti eliyle tek bir kişiye bile kötülük yapılmışsa, bu kötülük tek tek hepimizin eliyle yapılmış sayılmaz mı?

Susmak, bilmemek, bilmezden gelmek, karşı çıkmamak, suça ortaklık değil midir? 

Zindanlar, adı bilinen ve pek çoğunun adı toplumca bilinmeyen sayısız siyasi tutukluyla dolup taşmaktadır.

Türkiye bugün, içerisiyle dışarısıyla, bütünüyle bir hapishanedir ve esir alınmış bir ülkedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ülkem için korkuyorum 24 Nisan 2024
Devlet suç işliyor 17 Nisan 2024
Bir bayram kutlaması 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları