Aydın Engin

Al parayı, mültecileri bizden uzak tut

28 Mart 2018 Çarşamba

Birkaç gündür “Varna Doruk Toplantısı” ile yatıp kalkıyoruz. Erdoğan Varna’da AB liderleri ile buluşacak, sorunlar masaya yatırılacak, anlaşılan, anlaşılamayan konular tartışılacak falan filan...
Anlaşılan “yatıp kalkan” sadece bizmişiz. Almanca, İngilizce, Fransızca medyada Varna buluşması birinci sayfadan görülmeye değer bir haber olarak bile yer almıyor.
Zaten bu bir “doruk toplantısı” değil, AB’nin dönem başkanı Bulgaristan’ın Başbakanı Boyko Borisov’un ev sahipliğinde Avrupa Konseyi Başkanı, Polonyalı siyasetçi Donald Tusk, AB Komisyonu Başkanı Lüksemburglu siyasetçi Jean-Claude Juncker ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir “çalışma yemeği”nde buluşmasıydı.
Buluştular, konuştular, sonra da kameraların karşısına geçip sade suya tirit açıklamalar yapıp dağıldılar...
Buluşma öncesinde AKP medyasında “atış serbest” misali art arda sıralanan beklentiler konuşuldu mu, yoksa üstünde bile durulmadı mı bilmiyoruz.
Buluşmanın ardından düzenlenen basın toplantısında liderlerin hepsinin önlerindeki metinden okudukları, metin dışına çıkmamaya özen gösterdikleri açıklamalardan süzülebilen üç nokta var:
Bir: Avrupa Birliği için çok önem taşıyan mültecilerin Avrupa’ya akmasının önlenmesi.
Erdoğan’ın bu konuda “Verin milyar dolarları biz de mültecileri bizim memlekette tutalım. Yoksa açarız kapıları...” dediği anlaşılıyor.
AB’nin iki ana kurumunun başkanları da “Tamam. 1.8 milyar verdik. Gerisi de gelecek. Yeter ki mültecileri bizden uzak tut” dediler.
İki: Gümrük Birliğinin güncellenmesi...
Bu konuda tarafların tümüyle anlaştığını ya da anlaşacağını bilmek için ne kıdemli diplomat olmaya gerek var ne de kulağı delik gazeteci olmaya.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi aslında Avrupa Birliği’nin ekonomik anayasası olan “Maastricht kriterleri”nin güncellenmesinin bir halkasından ibarettir. Eh, konu ticaret, ithalat, ihracat, almak, satmak ise buna şirketler Avrupası”nın liderlerinin de Türkiye’nin de hiçbir (bir daha: Hiçbir) itirazı olamazdı...
Üç: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına AB ülkelerine vize serbestisinin sağlanması...
Bu konuda herhangi bir ilerlemenin izi yok. Bu da şaşırtıcı olmasa gerek. AB ülkeleri vize serbestisinin sınırlarını olabildiğince ve alabildiğince dar tutulmasından yana.
Bu konuda biri AB Konsey başkanı, öteki AB Komisyonu başkanı iki siyasetçinin kendi başlarına verecekleri bir karar olamaz. AB’nin lokomotif ülkeleri Almanya, Fransa, Hollanda yeşil ışık yakmadıkça ilerleme olmayacak. Görünen o ki şimdilik bu konu derin dondurucuda değilse bile en azından buzdolabında kalacak.

***

Peki, Varna buluşmasından çıkarılacak başka bir önemli sonuç yok mu?
Var.
Hem Juncker, hem Tusk konuşmalarının arasında bilerek “Stratejik ortağımız Türkiye” cümleciklerini sıkıştırdılar. “AB aday üyesi Türkiye” demekten de ısrarla kaçındılar.
AB’nin diplomasi dilinde bu önemli bir ayrıntı ve vurgudur.
Erdoğan’ın da bu konuyu fazla önemsediği sanılmasın. AB üyeliğinin Maastricht kriterleri kadar AB’nin siyasal ve demokratik anayasası olan Kopenhang kriterlerine de tam uyum gerektirdiğini bilen Erdoğan için “aday üye görünümlü stratejik ortak” olmanın sıkıntı yaratması beklenemez.
Kopenhag kriterlerinin tam uygulandığı bir Türkiye’de Erdoğan’ın iktidar ve siyaset anlayışının mümkün olamayacağını Erdoğan bilmez de kim bilir?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları