Aydın Engin

Bize Bu, Onlara da O Yakışırdı

27 Kasım 2014 Perşembe

Koskoca Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı tarafından 17 Aralık soruşturması için kurulan Meclis Araştırma Komisyonu, Ankara’nın 7. Sulh Ceza yargıcına başvurdu ve AKP’nin anlı şanlı dört bakanının 17 Aralık’ta gün ışığı gören marifetlerini araştırmak üzere kurulan komisyonun çalışmalarına ilişkin yayın yasağı koydurdu.
Evet, evet, binasının aynında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan devletin en yüksek kurumu, rüşvet, hırsızlık, nüfuz ticareti, yolsuzlukla suçlanan AKP’li dört eski bakanla ilgili soruşturmayı milletten saklamayı münasip gördü.
Yakıştı.
TBMM’de çoğunluğu sağlayıp devletin dizginlerini eline alarak anayasa ve yasalar ne derse desin bildiğini yapmayı, sefil çıkarlarını pervasızca savunmayı hak bellemiş AKP iktidarına sahiden yakıştı.
Cumhuriyet de Ankara Sulh Ceza yargıcının koyduğu yayın yasağı kararının “yok hükmünde” olduğunun altını çizip bu yayın yasağına uymayacağını açık seçik ve kesin bir dille açıkladı.
Bize de bu yakışırdı.
Bizim dünkü basılı gazetede göremediniz. Çünkü Cumhuriyet bu tarihi kararı aldığında baskı saati geçmişti. Ancak internet sayfasında manşete oturttuk. Bugün basılı gazetede de okuyorsunuz.
Evet, bu yayın yasağına uymayacağız. Çünkü 17 Aralık’tan sonra altı üstüne getirilmiş, ölümcül yaralar açılarak güvenilirliği, saygınlığı zedelenmiş yargı erkinin “paralele paralel” takımlarının hukuksal dayanağı geçersiz hükümleriyle kendimizi bağlı görmüyoruz. Cumhuriyet’in saygı duyacağı, uyacağı hukuk kaynakları bellidir: Anayasa, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, AB’nin Kopenhag Ölçütleri, Paris Şartı gibi evrensel hukuk ilkeleri…
Bu, konunun hukuksal yanı.
Bir de gazete olarak, Cumhuriyet olarak bizi bağlayan ilkeler var ve o ilkeler böylesi bir yayın yasağına uymamızı değil, uymamamızı emrediyor. Bir başka deyişle bu yayın yasağına uymamız demek, Cumhuriyet olarak kendi varlık nedenimizi inkâr etmemiz demek. Bizim için halkın haber alma hakkı (İhtiyacı değil: Hakkı) geri alınamaz, çiğnenemez, kısıtlanamaz bir haktır. Gerçekleri gün ışığına çıkarmak bizim ödevimiz. Ötesini gün ışığından korkan yarasalardan esinlenmiş zihniyet düşünsün…
Dedim a, bize bu, onlara da o yakışırdı.
Her iki taraf kendine yakışanı yaptı.

***

Pekiiii…
Bu yayın yasağı niye kondu?
Bu yasak kararı, 17 Aralık dosyasını soruşturmak üzere kurulan Meclis Araştırma Komisyonu’nun talebi üzerine alındı. O komisyonda AKP’lilerin çoğunlukta olduğunu ve “parmak indir, parmak kaldır”a indirgenmiş demokrasicilik oyununu pek hünerle oynadıklarını hatırlatmama gerek yok herhalde.
Soruşturmanın gizliliği bildik bir hukuk kuralıdır. Savcılıkça yürütülmekte olan bir soruşturmanın olumsuz etkilenmesini, sanıkların kanıt ve belge gizlemesini, karartmasını önlemek üzere alınır. Ancak soruşturma sonuçlanıp iddianame düzenlendikten sonra yayın yasağı da kalmaz, gizlilik de... Çünkü sahici bir hukuk devletinde yargılamanın aleniliği olmazsa olmaz bir kuraldır.
Ama bu defa ortada yargı erkince yürütülen bir soruşturma yok. Meclis Araştırma Komisyonu’nun bir araştırması var. Orada hakkında soruşturma yürütülenlerle ilgili bir cezalandırma olmayacak. Sadece çoktan kamuoyuna mal olmuş, “tape” denen ses kayıtları ile ayrıntıları ortalığa saçılmış yolsuzluk, rüşvet, haksız kazanç, nüfuz ticareti gibi ağır iddialarla ilgili Meclis komisyonu tarafları dinleyecek, tanıkları sorgulayacak, sorular soracak, ses kayıtlarına ilişkin açıklamaları, bilirkişi raporlarını inceleyecek ve bir rapor yazacak.
Hepsi bu.
Eee?
Böyle bir soruşturma niye halktan gizlenir?
Öyle ya, yayın yasağı halkın gizli kalması istenen bilgileri öğrenmemesi, öğrenememesi için konur.
Haydi bir soru daha: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir komisyonunun çalışmaları ile ilgili olarak bir sulh ceza mahkemesi nasıl bir yayın yasağı kararı alabilir?
Bu soruya sayfalar dolusu cevap verilebilir.
Ama kısa ve yalın bir cevap da kanımca yeterli:
Hatırlayın, 17 Aralık denen “mutlu” günden, onu izleyen 25 Aralık gibi bir başka “mutlu” günden sonra iktidar kanadından gelen açıklamaların özü özeti neydi? Bir iki ürkek, laf kalabalığına getirilmiş “montajdır, dublajdır” yavelerinden başka ne duyduk?
“Bu bizim iktidarımıza yönelen bir darbe girişimidir” dediler ve başka bir şey demediler. “Darbe, paralel yapı, paralel darbe, dış mihraklar, üst akıl, alt akıl” gibi sözcükler havada uçuştu; bitip tükenmeksizin tekrarlandı. Ama bir Allah’ın kulu da kitlelerin önüne, mesela TV ekranlarına çıkıp gür bir sesle “Bu yolsuzluk iddiaları da, hırsızlık iddiaları da, ayakkabı kutularındaki dolarlar da, nüfuz ticareti de, rant amaçlı vurgunlar da, kol saati de külliyen yalandır, iftiradır” demedi, diyemedi.
Yani yayın yasağı talebinde şaşılacak bir yan yok.
Ama “Cumhuriyet’in yayın yasağına uymuyoruz” açıklamasında da şaşılacak bir yan yok.
Herkes kendine yakışanı yaptı...

***

Yazıyı bitirirken Shakespeare’in dilinden genç Hamlet’in bir öfke çığlığını aktarsam yakışır mı?
Yakışır.
Buyrun:
“Çürümüş bir şeyler var Danimarka sarayında... Şu kalın duvarların ardında çürümüş bir şeyler var...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları