Aydın Engin

Kürt Konferansının Ardından…

14 Aralık 2014 Pazar

Bitirdiğimiz hafta salı akşamından başlayıp cuma öğle saatlerine kadar “tuzu kuru” bir Avrupa başkentinde Kürt siyasal hareketinin genç, yaşlı, kadın ve erkek, ünlü ünsüz siyasetçileri, aktivistleri ile birlikteydik. Böylesi etkinliklere katılanlar bilir, resmi oturumlar kadar geri kalan saatlerde konferans salonunun fuayesinden, akşam birlikte oturulan lokanta masalarına, hızını alamayanlar için sabah kahvaltılarına kadar uzanan sohbetler de önemlidir. Resmen söylenemeyenlerin, söylenmemesi de gerekenlerin fısıltı tonunda da olsa konuşulduğu, “Aramızda kalacak ama” paranteziyle dile getirilenlerin, hatta kritik bir soruyu cevapsız bırakırken bir bakışın, bir gülücüğün ya da yukarı kalkan kaşların bir şeyler anlattığı buluşmalardan söz ediyorum…
Habere, haberin perde arkasına aç gazetecilerin doymasalar bile aç da kalmadıkları bir buluşma oldu…
Madem haberci olarak bu hafta benim payıma Kürt konferansı düştü, bari haftanın son yazısını genel bir değerlendirmeye ayırıp Brüksel seferini noktalayayım.

***

Konferansın resmi adı: Ortadoğu’da Kaos ve Kriz: Yeni ölgesel düzen ve Kürtler idi.
Yani konu dört parçalı Kürdistan’ın bütün kesimlerini kapsayan bir kapsamdaydı. Ancak dört ulus devletin sınırları içinde yaşayan, yani dört parçaya bölünmüş Kürdistan’ın bütün parçalarının konferansta temsil edildiği söylenemez.
İran Kürdistanı’ndan gözlemci var mıydı bilemiyorum; ama resmi bir temsilci yoktu. Kuşkusuz bunu anlamak mümkün. Çünkü Kürtlerin “Doğu Kürdistan” dedikleri o bölgede Kürtler, özellikle siyasal etkinlik göstermek isteyen Kürtler çok ağır koşullar altında yaşıyor. Bırakınız “resmi” temsilci olmayı, konferansa katıldığının bile öğrenilmesi halinde mollalar rejiminde o Kürt’ün başına neler geleceğini kestirmek zor değil.
Erbil (Hewler) merkezli ve iktidar gücünü çok ağırlıklı olarak Barzani’nin taşıdığı Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, Kürtlerin yeğlediği deyişle Güney Kürdistan da Brüksel’de yoktu. Onların tartışılan sorunlar ve konular üstüne ne düşündüklerini, ne hedeflediklerini kendi ağızlarından dinlemek mümkün olmadı. Oysa gelmelerinin önünde herhangi bir engel olduğunu sanmıyorum; hatta eminim…
Demek katılmak istemediler… Acep neden?
Bunu, akşam yemeklerinden birinde soru haline getirdiğimde, Kürt siyasal hareketini Avrupa’da temsil edenlerden bir tanıdık gülümseyip “Bunu bari sen sorma. Sorduğunun cevabını benim kadar sen de biliyorsun” dedi. Ben de “Madem sen cevap vermiyorsun, ben de Tayyip Erdoğan ya da Davutoğlu’na sorarım” dedim.
Birbirimizi anladık ve karşılıklı gülüştük…

***

İki günlük konferansta, Kandil gezisi yüzünden Pervin Buldan gelemeyince HDP’yi tek başına Selahattin Demirtaş temsil etti. Zaten konferansa konuşmacı, panelist ya da izleyici olarak katılan çok sayıda Avrupalı için söyleyecekleri en çok merak edilen Selahattin Demirtaş’tı.
Türkiye’de HDP’yi yakından izleyen, Kürt siyasal hareketinin programatik hedeflerini ve o kanaldan bizlere ulaşan Öcalan’ın tezlerini genel hatlarıyla da olsa bilenler için bir yenilik taşımasa da Avrupalılar Demirtaş’ın sözleri dikkatle izledi. Türkiye’nin Kürt sorununu sadece “insan hakları” bağlamında gören ve bu bağlamda duyarlık gösteren bazı Avrupalılar için “Bir Kürt ulus devleti inşa etme hedefi”nin açık seçik reddedilmesi hayli şaşırtıcı oldu. Nitekim resmi oturum bittikten sonra kendi adıma ben Demirtaş’ın sözlerini iyi kavramak isteyen çok sayıda Avrupalı tarafından esir alındım. Başka meslektaşlarımın da benden hallice olmadıklarını tahmin ediyorum.
Avrupa Parlamentosu’nun geniş fuayesinde beni ortalarına alıp Demirtaş’ın sözleri üstüne art arda sorular soran Avrupalılardan biri, ulusal sınırların neredeyse tamamen silikleştiği Avrupa Birliği koşullarına alışmışlığından olsa gerek “Ama bu Ortadoğu için bir AB modeli” dedi ve cevabımı beklemeden “Ortadoğu için bu bir ütopya. Yanılıyor muyum” diye sordu. Cevap uzun sürecekti. Üstelik benim bilgimi aşacak kadar da çetrefil bir soruydu. Üstelik kadın kısmen de olsa haklıydı. Kestirmeden gittim, “Avrupa Birliği için de bir zamanlar Ama bu bir ütopya’ diyen çok kişi çıkmıştı” dedim.
Sustu.
Ama bir başkası susmadı:
- Buradan hareketle Irak Kürdistanı’nın bu konferansa işte bu yüzden katılmadı diyebilir miyiz?
Susamazdım. Topu taca attım:

- Ben gazeteciyim. Tanık olduklarımı aktarırım. Sorunuzu bir Kürt siyasetçiye sorun, dedim.
Bu defa o da sustu.
Avrupa Parlamentosu denen o dev yapının içine girip, galiba kilometrelerce uzayan koridorlarını adımlayıp çok sayıdaki salonlarından birinde iki gün de olsa bir toplantı izleyince insan diplomat mı oluyor ne?
Baksanıza zor soruları nasıl ustalıkla savuşturmuşum!..

***

Bazı okurlar için özel not: Brüksel’den yolladığım bir önceki Tırmık’ta, Cumhuriyet’in beni ya kovması ya da çok çalıştırmaması için destek istediğim okurlara teşekkür ederim. Ama galiba çabaları nafile olmuş. Kovmadılar. Üstelik yazıişleri masasındaki casuslarımdan duyduğuma göre “Gelecek hafta Aydın Abi’yi nereye yolluyoruz” gibi tartışmalar yapılıyormuş….
Yazık bana…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları