Aydın Engin

On Üç Gündür Yoktum Ya...

22 Şubat 2015 Pazar

Postu deldiler. Delmekle yetinmediler; 15 santim kadar da kestiler. Oradan içeri girdiler. İçeride kemikler varmış; onları freze ile (Evet aynen böyle dendi: Freze ile) kestiler. Sonra diktiler ve kesiğin üstüne kocaman bir bant yapıştırıp, beni aldıkları yere, hastane odasının yatağının üstüne bıraktılar. Üç dört gün sonra da “Haydi bakalım yallah. Bundan sonrasını evde geçirirsin” deyip postaladılar.
Yani postu deldirdim ama galiba postu kurtardım da...
Ancak eve yollandım diye özgür kaldığımı sanmayın. Net ve sert bir dille tebliğ ettiler: “Ya yatacaksınız ya ayağa kalkacak ama sürekli yürüyeceksiniz. Dikilip durmak yasak. Oturmak ise kesinlikle yasak...”
Ne demek bu?
Çok açık değil mi?
Yatabilirsin, evin içinde deli dana gibi dolanabilirsin de ama yazmak yasak!..
Tabii bu komploya boyun eğecek değilim. Birkaç gündür “yatay konumda yazma teknikleri” üstüne araştırma ve denemeler yapıyorum. Henüz optimum yani mümkün olan en iyi çözüme ulaşamadım ama epey yol da aldım. “Üç satır yazıp beş dakika tavan seyretme” yöntemi gördüğünüz (yani okumakta olduğunuz) gibi bayağı işe yarıyor...

***

Oturup parmak hesabı yaptım. On üç gündür cep telefonu kapalı. Bilgisayarın kapağını ilk bugün açtım. Televizyon salonun bir yerinde ötüp duruyor ama bakan kim? Gazeteler birikmiş ama onlar da salonda masanın üstünde. Bense yatak odasında tavan seyretmekteyim.
Yani on üç gündür ben yoktum.
Olup bitenlerden Oya Baydar’ın anlattığı kadarıyla haberim var.
Karlar yağmış. Evinizden çıkamamış ya da işinizden evinize dönememişsiniz. Hayat durmuş. Valla görmedim. Benim odaya kar yağmıyor ve perdeler karşı apartmandaki dedikoducu teyzeler yüzünden sımsıkı kapalı.
Yurdum erkeğinin “errrrkkkkekkkliği” yine şaha kalkmış.
Biri minibüsünde yalnız yakaladığı genç kadına tecavüz etmeye kalkmış. Kadın direnince öldürmüş, sonra da yakmış. Bir başkası karısını kesip parçalamış, çöp bidonuna yerleştirmiş...
Yurdum esnafı saray fermanı ile mahalleye alperen, polis, kadı, yargıç, jandarma tayin edilmesinin gereğini yerine getirmek üzere kolları sıvamış, bıçağını bilemiş; bilediği bıçağı “her daim gülebilme” sanatının ustası bizim Nuh Köklü’nün yüreğine saplamış...
Yurdum siyasetçisi devlet maslahatının görülmesinde yargıyı iyiden iyiye aradan çıkaracak bir kanun hazırlamış; gözaltı kararını da, üst baş arama yetkisini de devlet memuru polise devretmeye hazırlanıyor. Artık devlet işleri “hem hantal hem paralel bulaşmış” yargıdan arındırılıp hızlı yürütülecek. Biri gözaltına mı alınacak, bir başkasının susturulması mı gerekiyor, müdür polise talimat verecek. Müdüre kaymakam, kaymakama vali, valiye içişleri bakanı, içişleri bakanına başbakan, başbakana...
Anladınız...

***

Ben de on üç gün boyunca cep telefonsuz, gazetesiz, televizyonsuz yaşamanın ne kadar değerli, ne kadar hoş olduğunu anladım... Yukarıda sayageldiklerimi ben sadece bana anlatıldığı kadarıyla biliyorum ve kendimi mutlu sanıyorum. Ağrı kesici ilaçların getirdiği sürekli uyku haline rağmen; tavan seyretmekten ibaret saatler geçirmeme rağmen mutlu...
Ne çare...
Artık işbaşı zamanı. Yatay konumda yazı yazma tekniğiyle bugünlük bu kadar.
Tamam, sade suya tirit bir Tırmık oldu ama dedim ya günler sonra ilk yazı bu. Hoş görün. Yarın daha iyi bir Tırmık çıkarmaya çabalayacağım.
Bakarsınız belki de beceririm...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları