Bağış Erten

Bat dünya bat

20 Ocak 2016 Çarşamba

Bahis şikesi mi? Hem de teniste? İlk 50’den isimler mi var? Grand Slam kazanan büyük isimlerden birinin de mi adı geçiyor? Yok artık! Şaka mı bu?
Her gün kötü haberler duymaya çok alıştığımız bir coğrafyada yaşıyoruz. Ama dünya da pek iyi gitmiyor. Oysa olimpiyat yılına girdik diye ne güzel heyecanlanıyorduk yavaştan. Şimdiden kim damga vuracak diye tartışıyorduk. Bolt’tur, Phelps’tir, Mo Farah’tır, Federer’dir, yeni Dream Team’dir derken elimiz ayağımız kesiliyordu. Ama gelin görün ki hep aynı yerde takılıp kalıyoruz. “Sizin kahramanınız kim olacak” sorusu artık cevabını bulamıyor. Çünkü kahramanlar bu çağda artık erken ölüyor. Spor idoller, öncüler üzerinden yükselir. Maradona bir çalım atar sonraki nesiller o olmak için çırpınır, Jordan’ın bir smacı peşi sıra gelen kuşakları öyle bir fetheder ki, büyüklüğün sırt numarası 23 olur. Muhammed Ali ABD’de sivil haklar mücadelesinin bir parçası olduğunda her siyahi atletin formasının altında kelebek gibi uçan, arı gibi sokan bir ruh dolanır. Onlar çizer rüyalarımızı. Spor dünyamızın algı dünyası onların kariyeriyle şekillenir. Sanırım yukarıdaki övgüler artık yirminci yüzyılda kaldı. Bugünün dünyasında kimse kimseye o kadar da hayran değil. En büyük kahramanlar bile elle dokunulur mesafede. Ve bir tökezleme onları darmaduman etmeye yetiyor. Gizli kapaklı bir âlemde değiliz artık. Bugünün dünyası her şeyi buluyor, deşiyor ve yıpratıyor.

Her şey kirli mi?
Socrates dergisinin ilk sayısının ana başlığıydı kahramanlar. Spor dediğin kahraman demekti ve o hikâyelerle sevmiştik sporu. O yüzden her şeyden önce onlara bir teşekkür edilmeliydi. Öyle de yaptılar. Ama İnan Özdemir’in daha ilk sayıda bize ayar veren yazısını da unutmadık. İnan bugünün ‘connected’ yani ‘bağlı’ dünyasında kahramanların, kahramanlığın nasıl öldüğünü anlatmıştı.
İşte tenis olayı da böyle bir şey değil mi? Olaylara bulaşmış Grand Slam şampiyonu bile varsa ne diye izliyoruz ki güzelim sporu? Avustralya Açık başlamış. Ağzımızın suyu akacak. Nadal ilk turda Verdasco’ya eleniyor. Epik maç. Hayır, diyorlar. O harika ‘passing shot’lar kirli, raketler kirli, servisler kirli, avantajlar kirli, çift hatalar kirli, o muhteşem geri dönüşler kirli. E ne denir ki bu durumda, “bat dünya bat”tan başka.
Vallahi ben her an Federer, Bolt, Phelps hakkında da bir şey çıkacak diye elim yüreğimde bekliyorum. Kimleri kimleri yitirdik, onları da yitirebiliriz her an. Bu yazıda geçen şu diğer isimlere iyi bakın. Onlar da bir zamanların Federer’i, Bolt’u değil miydi? Tanrıların öldüğü duyulmuş iş mi? O zaman biz de spor ateisti mi olalım yani?

Ben Johnson
Aslında her şey onunla başladı, daha doğrusu onunla bitti. Kahramanlık çağının sonunu getiren yarışın en önünde bayrağı o taşıyordu. Seul 1988’de 100 metrede 9,79 koştu ve tarih yazdı. Spor tarihinin en sansasyonel yarışıydı bu. Canlı izleyen herkes bir spor olayından hiç büyülenmediği kadar etkilendi.
Sadece birkaç gün sonra balkabağına döndü Ben Johnson. Tüm rekorları silindi. Sadece o değil, o tarihte koşan neredeyse herkes töhmet altında kaldı. Konuyla ilgili yakın zamanda bir kitap çıktı. Başlığı, ‘Tarihinin En Kirli Yarışı’ydı.

Lance Armstrong
Henüz 25 yaşındayken 1996’da üçüncü düzeyde testis kanseri olduğunu öğrendi. Doktoru sonradan aslında yaşama şansını sıfıra yakın gördüklerini söylemişti. Hastalığı atlattıktan sonra US Postal takımı ile Fransa Bisiklet Turu’nu 7 sene üst üste kazandı. “Yaşama Çevrilen Pedal” adlı otobiyografisiyle insanlara umutlarını neden yitirmemeleri gerektiğini anlattı.
Azmin simgesiydi. Kanserle mücadele onun sayesinde hiç olmadığı kadar güç kazandı. 2003 Tour de France’ında Pireneler’de tırmanırken yerle bir oldu. Ama düştüğü yerden kalktı, bisikletine bindi ve gene şampiyonluğa uzandı. O bir idoldü. Hiç kimsenin olmadığı kadar. 2012 yılında ortaya çıktı ki her şey yalanmış. Örgütlü bir doping çetesinin lideriymiş Lance. Bütün o zaferler, her şey aslında hileymiş. Tarihin gördüğü belki de en karanlık sporcuymuş.

Mıchael Platını
Onu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Önce St Etienne sonra Juventus efsanesiydi. Kazanmadık kupa bırakmadı: Ligue 1, Serie A, Şampiyonlar Ligi (European Cup), Kupa Galipleri Kupası, Süper Kupa... Yetmedi Fransa’ya 1984 Avrupa Şampiyonası’nda tarihinin ilk büyük kupasını kazandırdı. Milli Takım ile iki Dünya Kupası yarı finali oynadı. Bir orta saha oyuncusu olmasına rağmen Fransa formasıyla 79 maçta 45 gol attı. Ballon d’Or’u 83, 84, 85 yıllarında üst üste üç kez kazandı. Bu başarı Messi gelene dek tekti. 2007’de UEFA başkanlığına seçildiğinde herkesin yüzü gülüyordu. Futbolun büyük yıldızı artık UEFA’nın başındaydı. Sorunları en iyi bilen düzeltir dedik. Başkanlığı süresince altyapıdan oyuncuların daha fazla oynaması, Şampiyonlar Ligi’nin statüsünün daha adil olması, finansal fair play gibi birçok konuda hepimize umut verdi. Çoğu vaadi havada kaldı. Asıl yıkım yolsuzlukların ortaya çıkmasıyla başladı. Sepp Blatter kendi düşerken onu da çekti yanına. Ama yalan dolanla değil belgeyle. Evet Platini de yolsuzluk yapmıştı.

Oscar PIstorIus
Onun durumu aslında diğerlerinden farklı. O sahada iyiydi ama hayatta feci bir son yaşattı. Paralimpik oyunlarında almadığı altın yoktu. 49 kez dünya rekoru kırdı. Bacakları olmadan koşmanın simgesiydi. Londra 2012’de 400 metre yarı finalinde ‘gerçek’ yarışta koştu. Sonrasında bu dalda olimpiyat şampiyonu olan Kirani James o yarış sonrası Pistorius’un yanına gidip onun göğsündeki ismi kendi göğsüne yapıştırıp tur attı. Mücadelenin dünyadaki simgesiydi. Bir TV reklamında imkânsızlıklar karşısında neler yaptığını şu sözlerle anlatıyordu: “Bana hiç yürüyemeyeceğimi söylediler. Diğer çocuklarla yarışamayacağımı, bir takımda yer alamayacağımı. Bana koro çalışmasının önümüzdeki salı olduğunu söylediler. Çünkü bacakları olmayan bir adam koşamaz... Söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?” Aynı Oscar Pistorius 14 Şubat 2013’te kız arkadaşını silahla vurarak öldürdüğü gerekçesiyle tutuklandı ve bitmek bilmeyen yargılamalardan sonra suçu sabit olsa da 5 yılla cezalandırıldı.      



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları