Bağış Erten

Bavyera usulü Alman zaferi!

04 Temmuz 2016 Pazartesi

BİRAZ SÖNÜK OLSA DA MÜNİH’TE TUR COŞKUSU BAŞKAYDI

Teoride zehir gibi bir fikirle çıktım yola. Maçı Almanya’nın İtalya’ya en yaklaştığı yerlerden birinde, aynı zamanda Alman futbolunun kalbinde, Münih’te izleyecektim. Almanlar yenilse de yenilmiş sayılmayacak İtalyanların peşine düşecektim. Yok Almanlar kazanırsa zaten kestirmeden coşacaktım.
Hiçbiri olmadı. Bir kere Münih Alman futbolunun merkezi olsa da futbol kültürünün başkenti falan değilmiş. Bunu çok hızlı anladım. Bir kez daha tarih haklı çıktı: Almış yürümüş kesimin futbolla o kadar da işi yok. Üstüne hava durumu da Karadeniz’e kesince ortalık pek bir sakinleşti ve bizim hayaller doluya tutuldu. Şöyle izah edeyim: Yan masada oturan, muhtemelen İkinci Dünya Savaşı hatırına Almanya’yı destekleyen ama bunu gıkını çıkarmadan yapan iki Japon genç kızı ambiyansın rengi olarak sayabiliriz! Yanlış anlaşılmasın, pub’lar dolu muydu? Doluydu. İçeride yeterince insan formalarını giymiş hazır bir şekilde maçı bekliyor muydu? Bekliyordu. Peki tansiyon? Heyecan? Onlar pek yoktu Bavyera’nın başkentinde. Haklarını yemeyelim. ‘Mezuut’ golü attığında ayağa falan fırladılar. Penaltı kararının tekrarını görene dek itiraz edenler vardı. Uzatmalarda azıcık heyecan belirtisi de gösterdiler. Ama hepsi bu.

Penaltılar heyecan kattı
Neyse ki maçın finali biraz hava kattı işe. Mesut’un penaltı yüzdesinin Fenerbahçeli basketçi Jan Vesely’nin faul yüzdesine özenmesinden korkuyor gibiydiler (ki korktukları başlarına geldi). Maçın en fazla aksayan oyuncusu genç Kimmich penaltıyı gole çevirince ayrıca mutlu oldular.

Pelle kaçırdı, herkes coştu
İçlerindeki coşkuyu salıverdikleri tek an ise Pelle’nin (Batuhan Karadeniz misali) saçmaladığı andı. Atacağı şekli gösterip penaltıyı kaçıran İtalyan sanırım maçın da haklı günah keçisi oldu. Böylece Almanlardan da garip seslerin çıkabileceğini görmüş olduk.
Onlar kazanınca bir heyecan vurduk kendimizi sokaklara. Leopold Strasse kalabalıktı. Ama kutlamak için mi sokaklara dökülmüşler yoksa eve gitmek için mi? Çözemedim. Arada korna sesleri duyuldu. Öğrendim ki onu da Türklerden öğrenmişler. Zaten ürkek çalıp duruyorlar. Zannedersin öndeki araba sağ sinyal vermeden sağa dönmüş. Hepsi bu!
Bütün bunlar neyse de “Turnuvanın en güzel maçı olur”, “Taktik açıdan resital seyrederiz”, “Dünyanın en iyi defans oyuncuları sahada, gol zor olur”, “Uzatmalara kalmaz” gibi kehanetlerimin hiçbiri tutmayınca rezil oldum. Zaten turnuvada ne söylediysem karavana oldu. Tüm bunların üzerine, sıkı bir Alman taraftarı olsam da, Buffon’un gözyaşlarını görünce hepten keyfim kaçtı. Zaten yarım saat içinde Münih de normale dönüverdi. Üniversitelerin yoğun olduğu caddeden geçerken artık Müller isminden çok Strauss müzikleri eşliğinde Haneke filmleri konuşuluyor ve Almanya- İtalya mücadelesi bir Rönesans tartışmasına dönmüştü. Böylece şunu bir kez daha öğrenmiş olduk: Turnuvayı yerinden izlemek hiçbir şeye benzemez ve Cantona’nın da dediği gibi “Martılar tekneleri kendilerine sardalya atılacak zannettikleri için takip ederler.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları