Bağış Erten

Euro 2016’da hal ve gidiş

15 Haziran 2016 Çarşamba

Yok, dedik. Ne o öyle 24 takım, böyle turnuva mı olur, diye huylandık. Bu sefer işin tadı kaçtı, diye salladık. Ama bir başladı, gene hepimiz ekran karşısında gözüne fener tutulmuş tavşanlara dönüverdik. Yine de havaya girmesin UEFA efendi. Olayın onların açgözlülüğüyle hiç ilgisi yok. Katılan tüm takımların bir konsepti olması kurtardı turnuvayı. Resmen boş yok. Ama iyisi var, kötüsü var, çirkini var o ayrı.

İYİ
Her şeyden önce maçlar iyi. Fransa-Romanya açılış maçıdır, bayar, sıkar dedik. Yağ gibi aktı. İrlanda-İsveç Polonya-Kuzey İrlanda gibi normal zamanlarda en fanatiğimizin bile yüzünü çevirmeyeceği maçlar dahi aksiyon filmi efektindeydi. Belçika-İtalya maçı ise adeta bir futbol geometrisi dersine döndü. Paraboller, eğik atışlar, türevler, integraller arada Yugoslav faulleri, üçlü defans beşli defans varyasyonları, orta sahada dik üçgenler falan derken bildiğin beyin jimnastiği tadı verdi.
Güzel goller var mı? Var! Tempo var mı? Var! Küçük büyük ayırmadan her top için mücadele var mı? Hem de nasıl var! İnanmayan Arnavutluk ve İrlanda izlesin. Tribünlerle birlikte futbolun mantığını değiştirmek için birleşmişler. Kimse golle falan ilgilenmiyor onlarda. Mücadele edilsin yeter. Gol onlar için hedef değil. Süreç önemli. Ne güzel!

KÖTÜ
Kötüler de yok değil. Bazı oyuncu performansları, teknik adam muhafazakârlıkları, sessiz tribünler… Hepsinden mebzul miktarda gördük. Ama önce kendi hesabımızı verelim. Üzülerek itiraf etmek lazım. Şu ana dek turnuvada ne yaptığını en az bilen, ne yapmak istediğini de en az gösteren takım Türkiye’ydi. Arnavutluk, Romanya bile tarif edilebilecek bir şekle sahipken biz amorf bir yapıyla dağıldık. Şöyle ifade edelim; şu ana dek fark yemediğine şükreden tek takımız. Taktik olarak sanki rakibi hiç analiz etmemiş gibi oynattı Fatih Hoca. Oyuncular sanki böyle bir sahneye ilk defa çıkıyor gibiydi. Kötü kere kötüydük. Tamam, henüz bitmedi. Biz son dakikacıyızdır. Ama gene Terim’den alıntılayalım: “Bitti demeden bitmez demek için önce başlamak lazım.”
Neyse ki başka kötüler de vardı. En başta antrenörler. Bu turnuvanın kadro olarak en zengin takımlarından biri Almanya. Buna bir de sürekli kazanma odaklı anlayışı ve son Dünya Kupası apoletini ekleyin. Tabii ki en büyük favorilerden biri Almanya. İlk maçı da çok sorun yaşamadan kazandılar. Ama Löw faktörü bu sefer onların el freni gibi duruyor. Geniş kadro seçimi zaten eleştiriliyordu. İlk 11’i de öyle oldu. Buradan oraya sesimiz erişmez ama gene de söyleyelim. O takım Gomez’siz olmaz. Bütün sezon boşa seyretmedik adamı. Bir de ezberden vazgeçmek lazım. Başta Leroy Sane olmak üzere kadro aktif, dinamik, heyecanlı isimlerle dolu. Aç gençlerin önünü Joachim Hoca. Benzer şeyleri İspanya için de söylemek mümkün. Del Bosque bir türlü bu takımın kalıbını kıramıyor. Eskilerle yeniler arasında yumuşak geçiş zor artık. Real-Barça dışındaki dünyaya açılmalı. Yoksa başta Türkiye olmak üzere pek çok takım onları gözüne kestirmiş durumda. Ama en kötüsü Belçika’ydı. Takım da, teknik direktör de ayrı kötüydü. Kötüleri bir de tribün eleştirisiyle bitirelim. Ben ev sahibi Fransa’nın tribünlerini de tutmadım. Alles Les Bleus ve milli marşları dışında bir şey üretme zamanı gelmedi mi? Bir delikanlı Fransız yok mu ayağa kalkıp “yeni beste” diye bağırsın?

ÇİRKİN
Tabii kavga-dövüş. Tabii ki güvenlik paranoyası. Tabii ki korkular. Maçtan birkaç saat öncesinde basın tribününde köpek gezdirecek önlemlerle engellenmiyor terör. Ya da herkesi didik didik aramayla. Bakın ne oldu? Gittiniz İngiltere- Rusya maçını yerel saatle 21’e koydunuz. İçerken ölçüyü kaçırmaya her zaman meyilli Rus ve İngiliz taraftar grupları da birbirlerine girdiler. Nasılsa aynı gün, kullansaydınız bir inisiyatif, alsaydınız maçı 15’e. İskoçlar yıllardır Celtic-Rangers maçını kargalar birasını açmadan oynatıyor. Neden? Çünkü sonu belli. Ama bunları yapmayıp, maskeli, tüfekli güvenlik güçlerini gezdirip korkutarak ortalığı sözüm ona güvenli hale getirmeye kalkarsanız olmaz. Olmuyor da nitekim. Orlando’yu duyup iyice delirmenin âlemi yok. Evet, çok iğrenç, ırkçı, nefret cinayetleri onlar. Ama siz bir şenlik düzenlediniz. O şenliğin hakkını vermelisiniz. Orada insanların eğlenmesini sağlayacak güvenliği hissettirmeden sağlamak boyunuzun borcu. Önce sahaya atlayan Hırvat taraftarı bir durdurun misal. Güvenliği bir paranoya haline getirmeyin. Bizim gibi hassas toplumların travmalarını hortlatmayın. Biz güvenlikle ve korku salmak arasındaki farkı iyi biliriz. • PARİS  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları