Bağış Erten

İnsafın bu mu futbol?

24 Şubat 2016 Çarşamba

Kaç gündür Deniz Ateş Bitnel’i tartışıyoruz. Haklıyız da. Bir futbol felaketi izletti bize. Kadim bir hakemlik hatasına yenik düştü, başrole soyundu. Genç bir hakem için olabilecek en kötü maç. Bir tür kırılma anı. Oysa gelecek vaat eden bir isimdi. (Mazlum Uluçun Tamsaha’da onunla yaptığı röportajı mutlaka okuyun: bit.ly/1TCg20h) Ne yazık ki artık kariyeri planladığı gibi akmayacak. Çünkü bu oyunun laneti bu. Futbolun önüne geçen her şey ağır bir tepki ve öfke konusu oluyor. Üstelik unutulmuyor. İnanmayan Ali Aydın’a sorsun.
Konu hakkında söylenecek neredeyse her şey söylendi. Ama bir şeye özel vurgu yapmak lazım. Evet, insan hata yapar. Bu kadar kısa zamanda zor kararlar vermesi gereken hakemler de öyle. Ama sorun veya tepki hatalardan kaynaklanmıyor. Asıl saha içinde adil olma vasfını yitirdiğiniz anda ipler kopuyor. Oyunun hâkimi olduğunuz, elinizden geleni yaptığınız duygusunu futbolculara ve tribünlere geçiremezseniz saçma bir taç kararı bile sizi sorgulatıyor. Tek tek kararlardan çok daha önemli o güven duygusu. “Bu adam gördüğünü çalar” izlenimi yaratmak zorundasınız. Adalet ancak bu duyguyla oluşuyor.
Son yıllarda bu duyguyu yaratan hakemimiz pek yok. Yıllardır üst düzey hakeme ihtiyaç duyduğumuzda iki ismin ötesine pek geçemiyoruz: Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus. Bu iki saygın hakemin bile pek çok tepki çeken maçı var. Tepkiyi geçtim, düpedüz suçlandıkları, istenmedikleri dönemler de var. Neden? Çünkü adalet duygusu öyle bir zedelendi ki kimse kimseye güvenmiyor. Eskilerin ‘saha içinin hâkimi’ hakem modeli artık çıkmıyor.

Tatlı modeli artık yok
Açık konuşayım. Ben Serdar Tatlı modelini özlüyorum. Tek tek kararları doğru mu değil mi diye bakmadığım, sahadaki her hareketiyle güven yayan, hata da yapsa bunun insaniliğine hepimizi inandıran, oyuna ve atmosfere hâkim, futbolcuların da samimiyetine inandığı hakem modeli. Artık böyle hakemlerimiz yok. İşin kötüsü olması da mümkün değil. Herkesin birbirini aldatmaya çalıştığı, gücü yetenin güçsüzü ezdiği bir dönemde adalet nasıl kurulur ki?
Hukuk fakültesi birinci sınıfında ilk öğretilen şeydir. Kanun başka bir şeydir, hukuk başka, adalet bambaşka. Bir şeyin kanuni olması onun otomatikman hukuki olduğunu göstermez. Adalet de tek tek kararlarla/kanunlarla sağlanmaz. Bir devamlılık, tutarlılık ve güven sağlaması gerekir. Anlık değil süreç işidir. O yüzden hem hakemler, hem de yetkililer şunu bilmeli: Bir penaltı kararıyla ya da yanlış bir kartla kopmuyor kıyamet. Bir sürecin sonucunda tepki yağıyor. İşte Salih’in gösterdiği kart o yüzden sembolik önem taşıyor.

Futbol mu daha adaletsiz, hayat mı?
Bundan tam dokuz sene önce 22 Şubat günü yazmıştım aşağıdaki satırları. Dönemin federasyonundan tepki de görmüştü. “Bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorken baltalıyorsun, sen kimin adamısın” diye bana ayar vermeye çalışan yöneticiler de olmuştu. Ben de sormuştum. Yalan bunun neresinde? O gün değişeceğini söylemişlerdi. Şimdi de söylüyorlar. Yeni kulüpler yasası, federasyon, Kulüpler Birliği vaat üzerine vaat veriyor. Her şey çok güzel olacak! Sonra Deniz Ateş Hoca bir üflüyor körüğü, göz gözü görmüyor. Kral senelerdir çıplak. Herkes de söylüyor. Ama şov devam ediyor. Haftaya ilk düdükle yeniden açılacak perde. Biz gene o hengamede kaybolacağız.

“İnsan elinde çekiç varsa her şeyi çivi gibi görürmüş. Bu aralar futbol hukukuna taktım ve sorunu oraya getiriyorum. Utanmasam hakem kararlarını temyize götüreceğim, maçların da duruşmalı oynanmasını talep edeceğim. Üstelik yaptığım şeyin hiçbir keyfi de yok. Çünkü içine daldıkça her gün hüsrana uğruyorum. (…) Hukukun koyultulmuş diline takılmadan, aklıma takılan bazı hususları sizinle de paylaşayım. Neden sorusu hep en sonda:
•FIFA ve UEFA ulusal tahkim konusunda çok net. Bağımsız olacak diyorlar. Sabit üyelerden oluşmayacak, çoktan seçmeli yapılandırılacak. Ayrıca kurulu seçen iradede adaletli bir temsil olacak, kulüp, futbolcu eşit temsil edilecek. Bizdeki durum ise şöyle: Yüzde sekseni kulüp temsilcisi olan bir irade sabit bir kurul seçiyor, o sabit kurul her davaya bakıyor.
PFDK üyeleri de Tahkim üyeleri de bu işi ek iş, boş zaman işi olarak yapıyorlar. Milyonlarca doların döndüğü bir sektörde adaleti sağlayacak isimlerin hiçbiri asli çalışan değil.
Bazı kulüpler vergi borçlarını Maliyespor’a bağışlarla kapatabiliyor. Memurlar maaşlarının yarısına yakın miktarı vergi olarak öderken futbolcular ve kulüpler yüzde 15 stopaj ödüyor.
Merakınızı kaşıyacak başka sorular da üretilebilir. Futbolda şiddeti önleme yasası gereği kaç kişi kovuşturmaya uğradı, yargılandı ve mahkûm oldu? Kaç kişinin sezon başından beri statlara giriş yasağı var ve bunların kaçı üç büyüklerle ilgili? Bir suçu kamu önünde öven pankart açan ve slogan atanlar hakkında harekete geçen bir savcı var mı? Siyasi iktidar futbol federasyonu delege yapısını değiştirmeyi neden düşünmüyor? Neden yıllarını futbola vermiş insanlar delege olamıyor da parasını ödeyip koltuğa oturan üç aylık yöneticiler delege olabiliyor? Neden futbolcu sendikası kurulmasın diye mevzuata pürüzler konuyor? Neden, neden...
Çünkü güçlünün hukuku futbolun geçer akçesi. Tamam, ülkenin genelinde de durum pek farklı değil. Ama insan futbol hukukunun hiç değilse mevcut hukuk sistemine biraz olsun ayak uydurmasını bekliyor. Aksi takdirde gülünç duruma düşüyoruz ve adalet pek espri kaldırmıyor.”

Yukarıdaki son paragrafa dokuz sene sonrasından bir tekzip notu düşmek gerek. O zaman memlekette bir hukuk nizamının kalıntısı belli ki varmış. Şimdi o da yok. Memleketin adaleti neyse futbolunki de o! Cerattepe’de dört kırmızı kart yetmiyor, bir de halka tekme tokat giriyorlar. Sonra da önümüzdeki madenlere bakıyorlar. Deniz Ateş Bitnel’e gerek bile yok. Futbol haline şükretsin!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları