Bağış Erten

‘Zulalama’ devri bitti!

06 Nisan 2016 Çarşamba

Bundan 10-15 sene önce… Bir Anadolu takımımız UEFA Kupası macerasında. Deplasmandayız. Şehir güzel mi güzel. Tam gezmelik. Ama iş için gidilmiş. Önce haber bulmak lazım. Herkes yan yana, omuz omuza bilgi peşinde. Şans bu ya, bir anda herkese yetecek hatta fazlasıyla yetecek haberler art arda geliyor. Birkaç günü doyuracak kadar konu var. O anda gazeteciler bir araya geliyor ve karar veriyor. “Haberleri azar azar geçelim. Yarına da mal kalsın. Rahat ederiz.” Öyle de oluyor. Her gün gündemi doyuracak kadar bir parça ayırılıyor, diğerleri çıkında yedek bekliyor! Herkes mutlu!
Artık bu dünyada yaşamıyoruz. ‘Dayanışma’ eksikliğinden falan değil. Sosyal medya almış yürümüşken, haber kaynakları bu kadar çeşitlenmişken mızrak çuvala sığmıyor. Bir tweet atılıyor, bir video/vine çıkıyor ortaya, biri YouTube’a telefonundan çektiği görüntüyü koyuyor, en kötü Facebook itirafında iplik pazara doğru yola çıkıveriyor. Artık haberi bir kavanoza doldurup sonra kullanmak üzere rafa kaldıramıyorsunuz. O bir yerden bir şekilde sızıntı yapıyor. Üstelik sadece böyle naif meslekî ‘zulalama’ vakalarıyla değil baskıyla da saklayamıyorsunuz. Kural hep aynı: Üst taraftan birileri basıyor, alt tarafta bir yerlerden hep sızıyor.

İbra cenneti
Türkiye Misal memleketin belki de en güçlü spor karakteri, yardımcısının rakibe attığı tekmeyi bile bir gece saklayabiliyor sadece. Ya da devlet baskısıyla engellenen doping haberi er geç su yüzüne çıkıyor. Lige çıkma maçında gazlanan soyunma odaları, sahte pasaportlarla maç ayağına yurtdışına çıkarılan mafya babaları, çantalarla giden paralar, tapeler, tapeler, tapeler… Bunların hepsini gördük, yaşadık değil mi? Gizlendiler, bekletildiler ama bir süre sonra bir yerden çıktılar. Ne diyordu o meşhur söz: “Gerçeklerin önünde sonunda ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.”
Bazen bu gerçekler Panama’dan bile çıkabiliyor işte. WikiLeaks’ten sonra en sarsıcı ‘sızıntıyla’ karşı karşıyayız. Vergiden para kaçırmanın en beylik yolu olan ‘off-shore’ hesaplarında kimler kimler var. Devlet başkanları, askerler, yöneticiler, spor insanları… Messi’nin babası, İspanya’da top koşturmuş yerli oyuncularımız bile dahil buna. Daha pandoranın kutusundan ne çıkacağı da belli değil. Türkiye’yle ilgili de yeni bir fasıl açılacakmış gelen duyumlara göre. Panama değilse WikiLeaks şahin gibi av peşinde!
Dünya bu yöne giderken biz ne yapıyoruz peki? Herkes her şeyi birbirinden saklamaya çalışıyor. Futbolcular suskun, teknik adamların ağzı bağlı, yöneticiler konuşuyor ama bir şey söylemiyor. Hesaplar hep arka tarafta döndürülüyor. Gizlilik esas, şeffaflık istisna. O kadar ki, çoğu kulüp yönetimleri kulüpleri batağa sokuyor, ama peşi sıra gelenler kırılan kola yen içinde yer arıyor. Boşuna ‘ibra cenneti’ diye anılmıyoruz.

Kapalı kapılar ardında
Vaşington Bu gizlilik kanununun, Omerta’nın son ürünü, hazırlandığı söylenen kulüpler yasası. Birilerinin elinde geziyor ama biz kamuoyu olarak hiçbir şey bilmiyoruz. Futbolculara sorsanız onlar da bilmiyor. Teknik adamlar zaten bihaber. Taraftarlara danışmak akıldan bile geçmiyor. Hatta ben eminim ki, bazı başkanlar bile haberdar değildir bu süreçten. Ocak 2016’da spor bakanının ağzından bittiği duyurulan taslağa kamuoyu önünde rastlayan yok. Ama bazı ‘kıdemli’, ‘imtiyazlı’ isimler içerikten bahsedip duruyor ekranlarda. “Çok iyi olacak” diyorlar. “Başkanlar mali yapılardan sorumlu tutulacak” diyorlar. Diğerleri itiraz ediyor, “O zaman başkan olacak kimse bulamayız.” Neyi tartışıyorlar, neresinden bahsediyorlar bilmiyoruz, daha doğrusu ‘gıyaben’ biliyoruz. Kulaktan dolma. Yasa tasarısı kim tarafından hazırlandı, hangi uzmanlık alanlarından yardım alındı, örnek alınan bir metin var mı?... Bu soruların bir cevabı yok. Kapalı kapılar ardında kararlar alınıyor, yasalar yazılıyor, tartışmalar yapılıyor.
Sonra ne mi oluyor? Sporda şiddet yasasında ne olduysa o! Yapanın yanına kâr kaldığı dünya devam ediyor ama baskı ve zorluklar arttıkça artıyor. Adaletsizliğin genel kanaat haline geldiği, tenha tribünler önünde oynanan, kalitesizliğin paçalardan aktığı bir oyun!

Sanki duymayacağız!
TRT’nin tek kanallı olduğu yıllardan kalma bir Amerikan dizisinin ismiydi “Kapalı Kapılar Ardında Vaşington.” O zamanlar Birleşik Devletler’den bağlanan muhabirler de hep benzer kalıplar kullanırdı “Beyaz Saray’a yakın çevrelerden aldığımız bilgiler…” “Niye kapalı o kapılar, kim bu yakın çevreler” diye sormazdık. İzlerdik. Şimdi de izliyoruz. Eve dönerken telefonla konuştuğumuz mahremimizi arkadan dinleyen birileri sosyal medyaya fısıldarken, 70’li yılların istihbarat örgütlerinin aylar sonunda bulduğu bilgileri, artık beş dakikada internet vasıtasıyla bulabiliyorken, ya da moda deyimle ‘stalk’layabiliyorken hâlâ Kapalı Kapılar Ardında Vaşington seyrettiriyorlar bize. Sanki duymayacakmışız, öğrenmeyecekmişiz gibi! Siz akıllısınız, biz değiliz gibi!
Çıkar dumanı yakında. Yakında ne dolaplar döndüğünü öğreniveririz! Açılır o kapılar, biz de şaha gideriz. Gerçekler alışkanlıklarını öyle kolay bırakmazlar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları