Barış Terkoğlu

Şehitlik ile hainlik arasındaki ince çizgi

09 Nisan 2020 Perşembe

Ölmeyi emrediyorum” ne olağanüstü bir söz. Bir ihtimal olan, mutlak sona dönüşüyor. Ancak savaş bunu olağanlaştırıyor.

Mustafa Kemal, Çanakkale’deki o günü şöyle anlatıyor:

Gece karanlıkta yaralıları dolaştığım esnada, Mehmet Çavuş adında birinin düşmana hücum sırasında silahının kullanılamaz hale gelmesi üzerine hücuma taşla devam ettiğini öğrendiğimden, derhal adı geçenin ödüllendirilmesini istedim.”

Mehmet Çavuş, yıllardır dilimizdeki “Mehmetçik”. “Ölmesi emredildiğinde” silahı kalmayınca taşla devam ediyor.

Ya Paşa? Koğuştaki kitap yardım etti, Farsçadan almışız. O da “padişah”ın küçülmüş halinden geliyor.

Kısacası savaş, Padişahçıkların Mehmetçiklere ölmeyi emrettiği bir düzen gibi görünüyor.

Mahkemelerin karar tartışması

Malum, Türkiye korona günlerinde FETÖ’den ihraç edilen bir doktoru tartıştı. Hakkında daha önce takipsizlik kararı verilen Mustafa Ulaşlı için göreve dönmesi çağrıları yapılıyordu. Hürriyet yazarı Nedim Şener, Ulaşlı hakkında çeşitli delilleri yazdı. Yazının ardından, 3 yıl önce verilen takipsizlik kararı kaldırıldı. Soruşturma yeniden açıldı. Nihayetinde üzerinden 3 yıl geçmişti, ismi tartışılmasa konusu hiç açılmayacaktı. Sizce de bu olay yargının sefaletine dair ipucu vermiyor mu? Bazı yargı üyelerinin adaletin peşinde olmadığının kanıtı değil mi?

Türkiye, bu konuyu tartışırken ben de Kars Adliyesi’nden bir dosyayı okuyordum. Dosyanın sanıkları Kars ve Sarıkamış bölgesindeki askerler, konu tabii ki 15 Temmuz’du. Dava, Kars’taki yerel mahkeme ile Erzurum’daki temyiz makamı olan istinaf mahkemesi arasında bir karar farklılığına neden olmuştu. Bölgedeki birlikler darbe gecesi komutan emriyle sokağa çıkarılmış ve geri dönmüşlerdi. Darbe emri veren komutanlar konumuzun dışında. Tartışmaya neden olan kısım çoğunlukla emir altındakilerle ilgili.

15 Temmuz’dan birkaç gün sonra içinde çok sayıda sözleşmeli uzman çavuşun da olduğu askerler gözaltına alındı. Darbe emri verenler ve FETÖ bağlantısı görülen personel tutuklu yargılanırken, diğer askerler çoğunlukla tutuksuz yargılandı. Birden fazla dosyanın olduğu davalar Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2017 yılının kasım ayı civarında sonlandırıldı.

Darbeye iştirak ettiği düşünülenlere ceza verilirken, emirle göreve çağırılan uzman çavuşların çoğunluğu beraat etti. Tam bu süreçte beraat edenler görevlerine devam etti.

Bir tanesinin görevlendirme safahatı önümde duruyor. Yargılandığı sırada Kars’tan Adana’ya, sonra İskenderun’a gitmiş görünüyor.

Nihayetinde dava bitti diye düşünülürken davaya müdahil olan Cumhurbaşkanlığı ve TBMM kararı temyiz etti. 2018 yılının nisan-mayıs aylarında Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi tüm kararları bozdu.

Usul eksikliklerine işaret edilen bozma kararında tüm askerler için darbe gecesi dışında ankesör soruşturması gibi deliller olup olmadığının da araştırılması isteniyordu. Yeniden yerel mahkemeye dönen davaya bu kez farklı bir heyet bakıyordu.

‘Merminin önüne atlarım’

8 Ekim 2019 tarihli duruşmada 12 askerin avukatının şu ifadesi dikkat çekiyor: “Müvekkillerimin çoğu Suriye sınırındadır. Bu sebeple hazır edemedik.

Gerçekten de 2016’dan 2019’a gelindiğinde birliklerin çoğunun önce Hatay gibi Suriye sınırındaki bölgelere kaydırıldığı, bir süre sonra da Suriye’deki çatışma alanlarına gönderildiği görülüyor.

Nihayetinde geçen şubat ayında, yani darbe girişiminden 4 yıl sonra Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi ardı ardına kararlarını verdi. Bu kez ilk karardan farklıydı. Çoğu uzman çavuş, “Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım” suçlamasıyla 12-16 yıl aralığında cezalar aldı. Kritik bir nokta, mahkeme kararından önce savcılığın verdiği mütalaada FETÖ bağlantısına dair delil bulunmayan uzman çavuşlar için beraat gerekçesi şöyle yer alıyor: “Sanıkların kaçınılmaz bir hataya düştükleri düşünüldüğünden…” Yani savcılık emir altındaki askerlerin FETÖ organizasyonu içinde değillerse beraat etmelerini savunuyor. Bu nedenle mi bilinmez, savcılığın Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ceza yönündeki kararlarını temyiz edeceğini 2 gün sonra açıkladığı görülüyor.

Ancak Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı bazı komutanlıklar, temyizi beklemeden söz konusu karara dayanarak uzman çavuşların sözleşmelerini feshetmeye başladı. Nihayetinde, Suriye’de savaşan bir grup askerin kaderi buradaki mahkemeler eliyle değişti. Erzurum’da yerel medyaya konuşan bir grup askerin avukatı Yakup Arısoy, o sırada İdlib’de çatışmaların ortasında olan müvekkili Ahmet Keklikçi’ye ceza aldığını haber verdikten sonra aldığı yanıtı şöyle aktarıyor:

Ben bundan sonra gelen merminin önüne atlarım. Türkiye’ye tabutum dönsün. Ben burada ne için savaşıyorum.”

Anlatılana göre kimi İdlib’de, kimi Afrin’de, kimi Hatay sınırında ceza aldığını öğrendi. Son görev yeri Suriye’de Cinderes bölgesi olan 41 yaşındaki uzman çavuş Sinan Zembil, 25 yaşından 28 yaşına kadar Gabar Dağı’nda görev yaptığını, 16 yıllık askerliği boyunca anne ve babasını 16 kez bile göremediğini söyleyerek devam ediyor:

Bu işe başladığımda hiçbir sağlık sorunum yoktu. Şimdi ise yıllarca sırt çantası taşımaktan boyun fıtığı rahatsızlığım var. Havancı olduğum için ağır silah altında çok bulundum. Kulaklarımda işitme kaybı var. İçinde bulunduğum psikolojik durumu hiç anlatmıyorum. Şimdi ise kullanılmış bir peçete gibi hakkımdaki karar kesinleşmeden tüm maddi manevi haklarım elimden alınarak kapının önüne kondum. Vatan sağ olsun.

Zembil, Kars ve Sarıkamış’taki tugaylarda benzer durumda olan yüzlerce askerden bahsediyor.

Kahraman mı, hain mi!

Kimin kararı doğru, bilmiyorum. İki mahkeme aynı kişiler hakkında bambaşka kararlar verdi. Belki biri belki öbürü hukuka uygun. Bizi ilgilendiren ise daha başka. Korona nedeniyle FETÖ bağlantılı bir doktoru tartışırken arkadaki dağ gibi sorunu görmüyoruz.

Yargının 4 yıldır 15 Temmuz için herkese uygulanacak eşit bir kriter getirememesi sonucu tuhaf bir tablo ortaya çıktı. 4 yıl boyunca ellerine ağır makineli silahlar, bombalar verilen bir grup insan Suriye gibi çatışma bölgelerinin ortasında göreve devam etti. Bu sırada da haklarındaki hükümler mahkemelerde verildi. Kuşkusuz ölseler şehit diye ağlayacaktık, yaşayınca hain oldular. Belki şehit olanların arasında bu durumda olanlar vardır.

Eğer sahiden istinaf mahkemesinin verdiği karardaki gibi “güvenilmez” ve “darbe destekçisi” ise neden bunca silahla böyle kritik noktalara gönderildiler? Orada neler yapabilecekleri neden düşünülmedi? Yerel mahkeme kararı doğru ise bu insanların durumu ne olacak? İki ucu çıkışsız bir değnek.

105 yıl önce Mustafa Kemal söylemişti. Bugün “Size ölmeyi emrediyorum” sözünü iç rahatlığıyla söyleyebilir misiniz? Ben emin değilim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları