Ceylan Adanalı Kabadayıoğlu

Kekemelikten hatipliğe uzanan, fareden dünya starı yaratan azim hikayeleri

31 Mart 2016 Perşembe

Çocukluk yıllarında kekeme olan biri, ağzına koyduğu çakıl taşları ile konuşma egzersizi yaparak tarihin gelmiş geçmiş en büyük hatiplerinden olmayı başarabilir mi? İki kolu da olmayan ve ayak parmaklarıyla tuttuğu kömür parçasıyla resim çizen biri dünyanın yetiştirdiği en iyi ressamlardan biri nasıl olur?

Farelerin cirit attığı bir garajda yaşamını sürdüren bir çocuk o farelerden bir dünya starı yaratabilir mi? Neden olmasın?

Dâhilerin başarısız okul hayatlarıyla ilgili kaleme aldığım son yazıma birbirinden farklı içerikte ve yaklaşımda o kadar çok okur maili aldık ki, her biri geleceğe dair bize duygu yüklü umutlar verdi. Çocuğunun başarısız okul hayatı sebebiyle çıkmaza giren ailelerin karanlıktan aydınlığa çıkan satırlarıyla dolu mailleri, özürlü okurlarımızdan gelen ibretlik başarı hikayeleri, dâhileri başka özellikleriyle de sınıflandırarak size sunmamız gerektiği konusunda bize ışık tutan birbirinden farklı mailler... İşin gerçeği şu ki; bu mailler, dâhilerle ilgili hiç de aklımızda olmayan “mini bir yazı dizisi” oluşturmaya doğru sürükleyiverdi bizi.

İşte sizden gelen mektuplar sonucu, bu hafta; “Engel Tanımayan Azim Abidesi Dâhiler.”

İlk engel tanımayan dâhimiz sanat dünyasına önemli eserler bırakarak tarihe geçmeyi başaran Fransız ressam Cesar Ducomet. Doğuştan iki kolu da olmayan Ducomet birçokları için önemli bir engel olabilecek olan bu durumun hayatını yönlendirmesini asla kabul etmedi ve ayak parmaklarıyla tuttuğu kömür parçasıyla olağanüstü resimler çizerek dünya sanat tarihine adını kazıdı.

İngilizlerin en büyük şairlerinden biri olarak edebiyat dünyasında yerini alan John Milton’ın azim hikayesi ise bundan farklı değil. John Milton “Paradise Lost” (Kaybolmuş Cennet) adlı yapıtını yazdığında 47 yaşındaydı ve tamamen kördü. Babalarının uygun gördüğü kitapları Ona sesli okuyan ve O’nun söylediklerini yazarak kitabın hazırlanmasını sağlayan kızları satış rekorları kıran kitabın bir nevi gizli kahramanları idi.

Çocukluk yıllarında kekeme olan bir insan, tarihin gelmiş geçmiş en büyük hatiplerinden biri olmayı başarabilir mi? Demostenes bunu başarmıştı. İlk kez bir topluluk karşısında konuşmaya kalkıştığında, halk Onu kahkahalar atarak dinlemiş ve protestolarla kürsüden uzaklaştırmıştı. Ancak Demostenes hatip olabileceğine dair öylesine büyük bir inanç ve istek taşıyordu ki, yıllarca bıkmadan ağzına çakıl taşları koyarak, deniz kıyısında kıyıya vuran dalgalar eşliğinde konuşma egzersizleri yaptı. Çok çalıştı ve sonunda istediğini elde ederek sözünü dinletmeyi ve dünyanın en büyük hatiplerinden biri olmayı başardı.

Bulunduğu şartlara bağlı kalmama duygusu ile tarih yazan bir başka isim ise; ünlü dil bilgini Alexander Murray idi. Çocukluk dönemi yoksullukla geçen Murray yazı yazmayı, yaşıtlarından yıllar sonra kırık dökük bir tarla aracının üzerinei ucu yanık bir değnek ile yazarak öğrenmişti.

Benzer bir hikaye de A.B.D. başkanlığına kadar yükselen Abraham Lincoln’e ait. Bakkal çıraklığı yaparken verilen dinlenme aralarında ders çalışarak liseyi dışarıdan bitiren Lincoln, kazandığı hukuk fakültesini de bir çiftçinin yanında çalışırken okuyabilmişti.

1901 yılında Chikago’da çiftçilik yapan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Walt Disney’in hikayesi ise belki de en ilginçlerinden. Çizimlerini gösterdiği Kansas City Star’ın Yayın Müdürü yeteneğinin olmadığı gerekçesiyle Disney’i refüse edince Walt Disney cüz-i bir rakama kilise için resimler çizmeye başlamıştı. Stüdyo olarak da babasının fare dolu garajını kullanan Disney bu garajda resim çizerken o fareleri izlemeye başladı. Aylarca notlar aldı. Hayvanat bahçelerinde araştırmalar yaparak onları tanımaya, insana benzer özelliklerini keşfetmeye çalıştı. Aylar, yıllar geçti. O güne kadarki gözlemlerini hayal dünyasının zenginliğine katıp farelerle ilgili çizimler yapmaya başlayan Walt Disney’in dünyaca ünlü çizgi film kahramanı Mickey Mouse’u ortaya çıkarışı böyle oldu.

1903 yılında bir banka müdürü, önüne gelen kredi talebini inceliyordu. Kredinin istenme sebebini okuyunca yüzünü buruşturdu ve “Otomobil ancak geçici bir moda olabilir.

Bu tarz işlerle uğraşacak vaktim yok.” diyerek üzerine “Reddedildi” mührünü vurdu. Kredi başvurusunda bulunan kişi bu sözler üzerine öfkeyle odayı terk etti. Ama odadan çıkarken banka müdürüne şunları söyledi: “Bir gün yollarda at arabaları kalmayacak, tüm ulaşım otomobille sağlanacak.”

Bu sözler Seri Otomobil Üretiminin Kralı Henry Ford’a aitti! Bu ve buraya sığmayan pek çok hikaye. Her biri kendinden, çocuğundan vazgeçen pekçok kişiye umut gibi. Yol gibi. İbret gibi. Her biri James F. Clarke’in sözünün adeta özeti gibi. “Kabiliyet, azmin yerini alamaz. Deha, azmin yerini alamaz. Eğitim, azmin yerini alamaz. Alsaydı; dünya terk edilmiş, sırt çevrilmiş, eğitimli, yetenekli ama işsiz insanlarla dolu olmazdı.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

23 Nisansız çocuklar 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları