Çiğdem Toker

AKP’nin Rövanş Taktiği: Her Şeyi Sıfırlamak

03 Mayıs 2014 Cumartesi

İki “flaş” gelişme dün peşi peşine yaşandı:
- Önce 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması kapsamındaki “TOKİ” dosyasında 60 kişi hakkında takipsizlik kararı çıktı.
Ki bu karar, istifa eden eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar ile işadamı Ali Ağaoğlu’nun da aralarında yer aldığı 60 kişinin yargılanmayacağı anlamına geliyor.
- Ardından HSYK, bu soruşturmaları -görevden el çektirilmeden önce- başlatıp yürüten savcılar; Zekeriya Öz, Celal Kara, Muammer Akkaş ile operasyonda şüphelilerin mal varlıklarına el konulması kararı veren yargıç Süleyman Karaçöl hakkında soruşturma açılmasına karar verdi.
Odakları farklı olsa bile, her iki gelişme birbirini tamamlar nitelik taşıyor.
- Üç bakanla ilgili “fezleke”de imzası bulunduğu için açığa alınan eski İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Yakup Saygılı hakkında başlatılan disiplin soruşturmasını ve yöneltilen “ilginç” soruları da bu köşeden geçenlerde duyurmuştuk.

***

Bu üç unsurdan -o da şimdilik- oluşan mevcut tablo, AKP iktidarının stratejisini ortaya koymaya yetiyor: Savcı, hâkim ve polisi itibarsızlaştırarak dosyaları kapatmak.
Zamanın ruhuna uygun kavramı ödünç alırsak “sıfırlamak”.
(Rıza Sarraf ile diğer iki bakanın çocukları Zafer Kaan Çağlayan ile Barış Güler hakkındaki soruşturmayla ilgili, olası bir takipsizlik kararı da şaşırtıcı olmaz.)

AKP hükümetinin 17 Aralık operasyonunun “rövanşını” güçlü bir biçimde alacağı, bunun için de yerel seçim sonrasını beklediği zaten konuşuluyordu.
30 Mart öncesi, yolsuzluk soruşturmalarına konu bakanlarla ilgili “soruşturma komisyonu” kurulmasını isteyerek “ön alan” hükümet, bu girişimle “zaman kazanma” taktiği de güttü.
Amacın komisyon oluşturulup çalışma zamanı geldiğinde, konuşacak, tartışacak, müzakere edecek ve sonuca bağlayacak bir şey bırakmamak, “içeriği boşaltmak” olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Yani önce paraları, ardından hâkimlerin, savcıların, polis şeflerinin itibarını, en sonunda da “fezleke”nin içeriğini “sıfırlayarak” dosyaları kapatmak.

‘Tunç Abi’ de hisselerini sattı
“Sıfırlamak” demişken... 25 Şubat’ta internet ortamına düşen ve TBMM’de soru önergesine de konu olan -Başbakan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon konuşması- ses kaydında paraların aktarıldığı bir “Tunç Abi” vardı hatırlarsanız.
O “Tunç Abi”nin, Halkbank’ın Meksan şirketine kullandırdığı ve tahsil edilmeyen teminatlı alacağı 5 milyon metrekarelik arazinin 120 milyon TL’ye satıldığı Güven Enerji şirketinin yöneticisi olup olmadığı uzun süre tartışıldı.
Tartışmayı önemli kılan diğer unsur da, Peker’in adının, 2. dalga rüşvet ve yolsuzluk operasyonundaki gözaltı listesinde adının geçmesiydi.
Bu sorunun “resmi” yanıtı gelmedi...
Ama Kadri Tunç Peker’in ortağı olduğu Güven Enerji’deki hisse yapısı geçenlerde değişti.
15 Nisan 2014 tarihli Ticaret Sicili kayıtlarına göre 2. dalga rüşvet ve yolsuzluk operasyonundaki gözaltı listesinde adı geçen Kadri Tunç Peker, Güven Enerji’deki 50 bin liralık hissesinin 40 bin liralık kısmını, 20’şer bin TL olarak diğer şirket ortakları Abdullah Tivnikli ile Mustafa Latif Topbaş’a devretti.
Tümü de Başbakan’a yakın isimlerden oluşan bu şirketteki devirlerin ne anlama geldiğini yakın bir gelecekte öğrenme fırsatı buluruz.
Son gelişmeleri, büyük altyapı projelerinin kredi borcunu Hazine’nin üstlenmesine dayalı 19 Nisan yönetmeliğinden bağımsız düşünmek de hata olur.
Bu tablo bize, AKP iktidarının, gücünü ve “kalan” gelecek tasarımını “inşaat rantı” bölüşümüne dayalı olarak kurguladığını bir kez daha kanıtlıyor. Bütün girişimler de 17 Aralık operasyonunun unutturmak ve kapatmak üzerine...
Ancak söz konusu girişimlerin, bir parça zaman kazandırmanın dışında sonuç getirmeyeceğine hep birlikte tanıklık edeceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları