Çiğdem Toker

Dil Değişmeden Düzen Değişmez

01 Ocak 2014 Çarşamba

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, yılın son günü ekrandaydı.
17 Aralık operasyonunu, CNBC-e
- NTV ortak yayınında değerlendiren Babacan; “Ekonomik istikrarı bileğimizin gücüyle tuğla tuğla inşa ettik. İtibarımızı sarsmak isteyen ne kadar kişi varsa hepsini bertaraf ettik” diyordu.
Rüşvet-yolsuzluk soruşturmasının ardından; bizleri nasıl bir yeni yılın beklediğini düşündüğümüz bu günlerde, AKP’yi iktidara taşıyan dönem ile ortamı hatırlamanın da zamanıdır...
AKP iktidarı, 2001 krizinin doğal siyasi sonucuydu.
20 bankanın battığı, canı acıtıla acıtıla halka 60 milyar dolar faturanın ödetildiği 2001 krizi Türkiyesi’nde, “yeni”, “yıpranmamış” ve buna ek olarak “en iyi örgütlenmiş” tek siyasi kurumdu AKP.
Seçmen, o konjonktürün görece “kirlenmemiş” alternatifini en yüksek krediyle değerlendirdi.
2000’lerin ilk yarısında küresel piyasalardaki likidite bolluğu, AKP’nin en büyük şansı oldu.
AKP’nin ikinci şansı; yukarıda özetlediğim kriz tablosundan çıkmak için IMF desteğiyle, fakat koalisyon hükümetleri döneminin bürokratlarınca hazırlanan ekonomik istikrar programını, geldiğinde hazır bulmasıydı. Finansal kırılganlığı, bir dizi yasal düzenleme ve “acı reçete” ile onaran bir programdı bu.
Dolayısıyla Babacan’ın sözünü ettiği “Ekonomik istikrarı bileğimizin gücüyle tuğla tuğla inşa ettik” sözünün üzerinde biraz durmak gerekiyor.
Her ne kadar, iktidar kadrolarının ekonomiyi anlatan bütün sunumlarında, “başarılar” -“Big Bang” misali- 2002 sonundan başlatılsa da gerçekte büyük çatı 2001’de kurulmuştu.
Ne ki, iktidar partisinin görece “başarısı”, -pragmatist bir tutumla elbette- kendilerinin atamadığı kadroların hazırladığı programda, majör bir hata yapmamak oldu. Hata yapmak şöyle dursun; süreç içinde küresel sermayenin beklentileri doğrultusunda tahkim de etti.
Sağduyu hareketi sever
Gelinen eşikteki kritik konu; 2002’de açılan, 2007 ve 2011’de gani gani genişletilen “seçmen kredisi”nin sürüp sürmeyeceğidir.
Babacan bu konuda dün “halkın sağduyusundan” söz ederken, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de tivitlerinde “people is smart” (halkımız akıllıdır) diyordu.
Acaba?
Doğrusu çok emin olamıyor insan. AKP seçmeninin, partisine sadakatinden çok; dil ile güven arasındaki o hassas ilişkiden söz ediyorum.
“Çete, hain, darbeci, paralel devlet, kumpas” kavramlarının kullanımındaki müsrifliğe ve hoyratlığa bir bakın önce.
Sonra da kulağınızı tıkayıp içinizden “sağduyu” kelimesini geçirip ne olduğunu izleyin. Doğru; siyasetin edebiyat ile arası hiç olmadı. (Merhum Bülent Ecevit’in istisnai varlığı kaideyi bozmuyor.)
Yine de bugünlerde, bütün siyasetçilerin, geçen yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan Ingeborg Bachmann’a kulak vermesinde fayda olabilir:
“Yeni bir dil olmadan yeni bir dünya yaratılamaz.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları