Çiğdem Toker

MİT Kanunu: Karanlık Öncesi ‘Kavşak’

26 Şubat 2014 Çarşamba

Zoraki yapılan bir iş, hemen kendini belli eder. Yüz ifadesine, bakışa, ellere yansır; isteksizlik dışarıdan da fark edilir.
Dün Meclis’te Başbakan’ı dinleyen milletvekillerinin bir kısmı tam da böyleydi.
Basın locasını kapatan genç partililerin yaptığı şamatayı saymayın.
Mecburen alkışlamak üzere ellerini kaldıran vekillerin sıkıntısı yüzlerinden okunuyordu.
En acıklısı bu da değildi. Kuliste Başbakan’ın gelişi beklenirken, iktidara yakın bazı gazetecilerin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yle ilgili kayıtları dinlettiğini de görüp duyduk. Mesele şu:
MHP’nin bir grup konuşmasından kesilip montajlanarak hazırlanan videoda, Genel Başkan Bahçeli, “Asıl teröristin Türkiye devleti” olduğunu, Apo’nun da özgürlük savaşçısı olduğunu” söylüyor.
Yani?
Yani öyle “başarılı” montajlar yapılabilir ki, Bahçeli bile Türkiye aleyhine Öcalan lehine sözler sarf edecek duruma gelebilir! Dolayısıyla Başbakan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen görüşme de montajdır...
Yani? Yani bu arkadaşlar, ortadaki “büyük haber”in doğruluğunu merak edip araştırmak yerine “Nasıl yalanlarız” telaşında... “Alıştığımız bir şeydi yaşamak” dediği gibi şairin, Ankaralı gazetecilerin zaman zaman yaşadığı bir mesleki sapma.

***

Kaldı ki, Başbakan bile “Ses benim değil” diyemedi.
Bilakis, TÜBİTAK’a yapılacak operasyonu da haber vererek, “Kriptolu telefonlar bile dinleniyor” diye konuşmayı zımnen kabul etmiş oldu.
Dolayısıyla, ziyadesiyle kirli, ziyadesiyle “ağırlaşmış” bu havada, önceki akşam yayımlanan ses kaydının montaj olup olmadığı, artık ikincil bir nitelik taşıyor.
Amerika’lardan rapor almaya, “Birkaç gün içinde size hazırlayacağımız bir montaj kaseti göstereceğiz” demelere ne gerek var?
Eğer bu “ahlaksız bir montaj” ise çabucak sonuç alabileceğiniz, yapılacak daha basit işlemler var.
Her kurum emrinizde.
Bir konuşmanın tespitini, GSM operatörlerinden, baz istasyonlarından birkaç dakikada çıkarabilirsiniz. Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi TİB’den kayıtları anında kapınıza getirtip, “Bakın o saatlerde bu konuşmaları yapmadım” diye kamuoyuna açıklayabilirsiniz.
Ses mühendislerinden rapor alabilirsiniz.
17 Aralık’tan bu yana yaşadıklarımız, son kaydın “montaj olup olmadığı” sorusunu önemsizleştiriyor. Hangi soruşturma düzgün ve saydam ilerleyebiliyor?
Tersine, Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet ve yolsuzluk iddialarının üzerini kapatmak için rejim değişikliğine varan düzenlemeler getiriliyor.
MİT kanun teklifi, tıpkı “adrese teslim ihaleler” gibi, yolsuzluk örtmeye dönük maddelerle dolu:
Rıza Sarraf maddesi, İşkence maddesi, Oslo maddesi, Her Belgen Benimdir maddesi, Taksine El Koyarım maddesi...
CHP bir süredir hem genel başkan hem de genel başkan yardımcısı düzeyinde bir iddiayı dillendiriyor:
17 Aralık operasyonunda tutuklanan Rıza Sarraf’ın serbest bırakılacağı iddiası bu.. Henüz iddianamesi yazılmamış, dolayısıyla ilk duruşması bile yapılmamış bir tutuklu nasıl serbest bırakılır?
Kanunla...
Bakın, Başbakan’ın dün “Hemen çıkaracağız” dediği MİT kanun teklifinin 7. maddesinin son fıkrası ne diyor:
“Türk vatandaşları hariç olmak üzere, tutuklu veya hükümlü bulunanlar, milli güvenliğin veya ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde Dışişleri Bakanı’nın talebi üzerine, Adalet Bakanı’nın teklifi ve Başbakan’ın onayı ile başka bir ülkeye iade edilebilir veya başka bir ülkede tutuklu ve hükümlü bulunanlar ile takas edilebilir.” Türk vatandaşlığına geçmiş olsa bile Sarraf’ın İran vatandaşlığından çıkmadığı belirtiliyor. Dolayısıyla, teklif yasalaştığında, hükümeti “konuşmakla” tehdit eden Sarraf’ın “iadesi” ya da “takası” mümkün olabilecek.
MİT kanun teklifi bu haliyle; cadı avı kuşkusu doğuran operasyonları, işkenceleriyle, yolsuzlukların üzerini örtmesiyle Türkiye için bir “kavşak” olma özelliği taşıyor.MİT’i her maddesiyle “rejimin üzerinde konumlayan” bu teklifin Köşk’ten de onay alarak yasalaşması, Türkiye’yi hiç hak etmediği bir karanlığa sürükleyecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları